Arkadaşlarımla sokak hayvanlarına yönelik "bir kap yemek bir kap su" kampanyalarını konuşurken içlerinden bir tanesi "sokakta yaşayan hayvanlar mutlaka yiyecek bulur, aç kalmazlar" dedi.
Sanıyoruz ki, sokak hayvanları ekstrem becerileriyle, nerede olurlarsa olsunlar, onlara yemek veren olmasa bile, kolayca karınlarını doyurabilirler.
Sanıyoruz ki kedileri köpekleri ormana bıraksak hayatta kalabilirler. Doğaları gereği avlanır, kendilerine sığınak bulur ve yaşarlar.
Büyük bir yanılgı bu.
Binlerce yıl önce kedileri ve köpekleri kendimize bağımlı hale getirdik.
Binlerce yıl içinde bizden bağımsız hayatta kalma kabiliyetlerini körelttik.
Sokaklara terk ettik sonra...
Kontrolsüz çoğalmalarına izin verdik.
Dünyanın her toprağını ele geçirdik.
Koca koca binalar diktik. Asfalt döktük toprağa. Taşla, betonla çevirdik her yeri.
Siteleri duvarlarla ördük, içeri girmelerini istemedik.
Bir avuç doğa bıraktık anlayacağınız. Onda da var olamayacak kadar aciz bıraktık sokak hayvanlarını.
Bugün açlıktan tilkiler, domuzlar, ayılar bile şehirlere iner oldu. O bir avuç ormanda da biyolojik çeşitlilik bırakmadık. Yani hala “vahşi” sayılan hayvanlar bile doğada hayatta kalmakta zorlanıyor artık.
Demem o ki sokaktaki hayvanlar bal gibi de insanlara bağımlı.
Çöplerimize muhtaçlar, onlara vereceğimiz bir lokmaya muhtaçlar. Yazın ve yağmurların olmadığı kurak zamanlarda içebilecekleri suya da muhtaçlar.
Sokak hayvanlarının nasıl beslendiğini sanıyoruz ki?
Kimse yemek vermese, kimse çöpe yiyecek atmasa sizce sokaktaki bir hayvan nasıl karnını doyurabilir?
Daha geçen cumartesi Karşıyaka Atakent'te rastladım bir sokak köpeğine. Bir deri bir kemikti. Zengin sayılabilecek muhitlerdendir Atakent. Üstelik köpeği gördüğüm yer de, restoranların olduğu bir bölge. Her nasıl olduysa, kimseler vermemiş bu zavallı cana yemek. Aç kalmış. Kendi başına da ihtiyaç duyduğu oranda beslenememiş belli ki.
İşte bu hale getirdik sokak hayvanlarını. Bu yüzden de hayatta kalmalarını sağlamak bizim sorumluluğumuz; onlara borcumuzdur.