Toplumun büyük kısmının ruhsal sorunları olduğuna artık inancım tam. Öyle bir noktaya gelmişiz ki öfkemizi, hıncımızı kimden çıkaracağımızı şaşırmışız. “Ben mutsuzum, çevremi de mutsuz edeyim tam olsun” diye düşünen kişi sayısı artmış. Hiçbir şeye tahammülümüz de kalmamış, saygımız da…
Her gün karşıma çıkan haberler, bizzat yaşadığım olaylar bana bunu düşündürür oldu.
Son olarak Balıkesir’de zavallı kazlar denize girdikleri için CİMER’e şikayet edildi!
*
Bir vatandaş sanki memlekette başka dert kalmamış, huzuru ve çevre düzenini bozan başka bir şey yokmuş gibi kazları CİMER’e şikayet etmiş. Neymiş efendim; kazlar denizde yüzüyormuş!
Kaz denilen hayvan suda yaşamasa da su kanatlıları sınıfına girer. Yüzmek kazın doğasında vardır. Hızlı değildir ama iyi yüzücüdür. Daldığında uzun süre suyun altında kalabilir.
Yani senden benden daha çok denizde yüzmek onun hakkıdır!
Ama işte kazın denize girmesi dert oluyor birilerine. Ve öyle saçma ki her şey, CİMER’e yapılan bu şikayet dikkate alınıp, kabul görüyor. Bir memur da çıkıp demiyor, “Kazlar tabii ki denizde yüzebilir; deniz sadece biz insanlara ait değildir, doğanın tüm nimetleri her canlı içindir.”
Peki, bu şikayetten sonra ne oldu? Kazlar 40 derece sıcaklıkta kümeslere kapatıldı. Bir kısmı sıcaktan ve stresten öldü.
Bu, “hayvana eziyet” değilse nedir?
*
Bizim doğayla ve kendimiz dışındaki diğer canlılarla alıp veremediğimiz nedir yahu!
İnsan olunca katilinden tecavüzcüsüne her türlü suçu işleyene, haram lokma yiyene, çalana çırpana, karısını sokak ortasında dövene, pazarda çocuk bıçaklayana, yalancısına, şerefsizine, haksızlık yapana, zorbasına, iftiracısına ve daha türlü türlü kötülüğe tahammül eder, sesini çıkarmaz, isyan etmez de; hayvan olunca sadece yaşamaları bile batar ya bazılarına… Yazıklar olsun!
Aynı kafa, manzaramı bozuyor diye evinin önündeki ağacı keser.
Aynı kafa, sokak hayvanları sokakta yaşamasın der; toplatılıp öldürülmelerine ses etmez.
Aynı kafa İzmir’de denize girdiği için Ares isimli köpeği şikayet eder. Şikayet edildikten sonra belediyenin alıp barınağa götürdüğü sağlıklı can burada kaptığı hastalık nedeniyle ölür.
Aynı kafa, Datça’nın sembolü olan, bölgenin has yerlisi yaban eşeklerini toplamaya kalkar.
Aynı kafa, para uğruna bin yıllık zeytin ağaçlarını, meraları, kültür varlıklarını yok eder.
Aynı kafa yarın denizde balık yüzmesin, havada kuş uçmasın falan da diyebilir. Hatta diyor da!
Denizde denizanası var diye yüzemeyip “belediye çaresine baksın” diyen var mesela. Tekirdağ’da geçtiğimiz gün çıkan yangının da elektrik teline kuş çarpması sonucu başlamış olabileceği söylenmiş. Olay her an “O kuşun orada işi neymiş! Ne diye uçmuş, ne diye çarpmış!” seviyesine gelebilir, dikkat!
*
Biz bunlarla uğraşırken, kafamızı nereye çevirsek aklımızı kaçırtacak olaylarla boğuşurken İngiltere'de 200 yıllık ağacı kesen 2 kişi 4 yıl 3'er ay hapis cezasına çarptırılmış.
İnsan ister istemez özeniyor; biz acaba bu evrim ve doğa bilinci seviyesine tahmini kaç yıla gelebiliriz diye düşünüyor.
Köpek balıkları ve vatozlar boğulan denizden kaçıyor
WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) son zamanlarda Marmara Denizi’nde sık görülmeye başlanan köpek balıkları ve vatozlarla ilgili yazılı açıklama paylaştı.
Normalde derin sularda yaşaması gereken köpek balıkları ve vatozların Marmara Denizi’ndeki oksijensizleşmenin direkt bir sonucu olarak sığ sulara geldiği belirtilirken bu durumun küresel bir tehdit oluşturduğuna dikkat edildi.
Köpek balıkları ve vatozların da aralarında bulunduğu kıkırdaklı balık türlerinin en az 3’te 1’inin tükenme tehdidi altında olduğu bildirilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Marmara Denizi’nin derinliklerinde yaşaması gereken bu türler boğulan denizden kaçıyorlar. Marmara’da köpek balıkları ve vatozlar yeni yaşam alanları arıyor, sığ kıyı alanlarına çekilmek zorunda kalıyor. Çünkü Marmara’nın dip sularında oksijen neredeyse yok. Marmara, 40 yılı aşkın süredir çevresindeki şehirlerin, sanayinin ve tarımın kirliliğini taşıyor. Karadeniz’den gelen yük de eklenince, oksijensizlik kaçınılmaz hale geliyor. Dip sularında yaşam zorlaştıkça türler kıyıya yöneliyor. Kıyılarda artan av baskısı ise bu türlerin geleceğini tehdit ediyor. Derin Marmara ıssızlaşıyor. Dünyada oksijensizleşmeden en fazla etkilenen pelajik türlerden biri olan mavi köpek balıkları için bu durum, göç, habitat daralması ve hedef dışı avlanma anlamına geliyor. Ya oksijeni geri kazandırırız, ya da sessiz bir yok oluşa tanıklık ederiz. Derin denizler yaşamazsa, kıyılar da yaşayamaz.”
Doğa mücadelesinde çifte zafer
Kamuoyunda zeytinlikler, meralar, orman alanları ve diğer kültürel varlıkların maden tesislerine açılması tartışmaları sürerken sevindirici iki haber Muğla ve Ankara’dan geldi.
Marmaris Çevre Gönüllüleri platformu Danıştay’ın Latmos Dağı’nda Dinçler Madencilik’in feldspat kırma-eleme projesine verilen ÇED gerekli değildir kararının iptalini onadığını duyurdu.
Platformdan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Latmos (Beşparmak) Dağları’nda hayata geçirilmek istenen talan projesi yargıdan döndü. Danıştay, Dinçler Madencilik’in Aydın’ın Söke ilçesine bağlı Yeşilköy ve Karacahayıt mahalleleri sınırında yapmak istediği feldspat kırma-eleme tesisine verilen ‘çevresel etki değerlendirme (ÇED) gerekli değildir’ kararının iptalini onadı. Senelerdir çeşitli enerji ve maden projelerine karşı direnen yurttaşlar, bölgedeki tüm maden ruhsatlarının ve enerji projelerinin iptal edilmesini, dağın ise bütüncül koruma altına alınmasını talep etti.”
Tema Vakfı da Ankara’nın Gölbaşı ilçesi Kırıklı Mahallesi’nde kömür madeni için verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının iptali talebiyle açtıkları davada, ilk kademe mahkemenin kararın iptal edilmesine hükmettiğini müjdeledi. Tema Vakfı toprağın, suyun, havanın korunması için çalışmaya devam ettiklerini bildirdi.
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
“İnsan, hayvanlara merhamet etmediği sürece, insanlar arasında gerçek merhamet olmayacaktır.”
—Albert Schweitzer / Nobel Barış Ödüllü Alman doktor, filozof, teolog, hayvansever