Atatürk’e göre cumhuriyet, demokrasi ilkesinin en çağdaş ve en akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimidir. Gerek cumhuriyetin gerekse demokrasinin gerçek anlamda var olabilmesi için olmazsa olmaz ilk koşul ise laikliktir.

Laiklik, kötü niyetli yobazların öne sürdüğü gibi dinsizlik değil, aksine insanların diledikleri inanca ya da inançsızlığa sahip olma özgürlüğü; düşünce ve ifade özgürlüklerinin temelidir. Gerçek Müslümanlık da ancak laik bir ortamda olasıdır. Mısırlı modern düşünceli din alimi Muhammed Abduh’un “Batı’ya gittim, İslam’ı gördüm, fakat Müslümanlar yoktu. Doğu’ya gittim, Müslümanları gördüm, fakat İslam yoktu” cümlesiyle ifade ettiği, tam da budur. Atatürk’ün Kuran’ı Türkçeye çevirmesi için görevlendirdiği ve Abduh’un birçok eserini Türkçeye çeviren Mehmet Akif’in İnkılap istiyorum ben de, hem de Abduh gibi” derken kastettiği şey, dogmatik, akıl ve bilime aykırı, İslam dininin temeli olan Kuran’la çelişen kalıplardan ve geleneklerden kurtulmamız gerektiğidir.

Atatürk’ün devrimlerinin belki de en önemlisi, kurduğu laik sistemdir. Bu sistemde, dinin devlet işlerine karışmasına izin verilmezken; devlet, dinin çıkarlar doğrultusunda kötüye kullanılmasını önleyebilmek için, din işlerine karışabilir. Bu amaçla kurulan Diyanet İşleri, bugün tam tersine, bir partinin arka bahçesi haline gelmiş, siyasetin odağına oturmuş, kurumun başındaki kişi, Atatürk’e dil uzatma, halkımıza kılıç gösterme cesaretini bile gösterebilmiştir. Bu durum, Anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. maddesine (Türkiye Cumhuriyeti…, …başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir) açıkça aykırıdır.

Türkiye, AKP döneminde ‘Hukuk Devleti’ niteliklerini de büyük ölçüde yitirirken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube yönetimin ardından, hukuk neredeyse tamamen çökmüştür. Türkiye’de bugün hukuk açısından yaşananları yabancı bir ülkedeki yatırımcının bırakın anlamasına, hayal etmesine bile imkan yok. Hukukun çöktüğü bir ülkede ekonominin çökmesi de kaçınılmaz; Türkiye’de bugün yaşanan tam da bu…

AKP, Atatürk aşısına rağmen cumhuriyetimize bulaşan Kovid-19’un Delta varyantına benziyor. Yavaş ve sinsi ilerleyen enfeksiyon, kırmızı kan hücrelerinin bir araya gelip, kılcal damarlarımızı tıkamasına yol açıyor ve hayati organlarımızın oksijenlenmesini, yani nefes almasını önleyerek, yaşamımızı tehdit ediyor. Aşılı olmasak işimiz çok zordu; ancak ‘Atatürk’ aşımız sayesinde bellek hücrelerimiz, hem antikorlarımızın düzeyini yükseltmeye, hem de zararlılarla mücadele eden hücrelerimizin etkinlik göstermelerini sağlamaya başladı.

Yıpranmış olsa da hastamız iyileşiyor; yakında ateş de düşecek ve hızla ayağa kalkacağız; üstelik birçok zararlı mikroba karşı doğal bağışıklık kazanmış olarak.

Her şey çok daha güzel olacak…