Geçen hafta Pazar günü Trakyalılar'ın Kömürlü Termik Santral'e karşı sloganları oldu işte bu başlık. Bu sefer termik mağduru Trakyalılar Silivri’nin Danamandıra köyünden Çayırdere köyüne kadar göllerin, ağaçların, tarlalarının kısacası rengarenk bakir doğanın içinden geçerek yürüdü ve “buralarda termik santral istemiyoruz”dedi. Çayırdere çiftçileri, “buralar bizim cennetimiz,vatanımız. Biz buralarda doğduk, büyüdük, bu toprakları çocuklarımıza torunlarımıza bırakmak istiyoruz, kömürlü termik santrallere değil” diyerek tepkilerini ortaya koydu. Bu bölgedeki tarlalarda buğday ve ayçiçek ürettiklerini söyleyen çiftçiler, kömürlü santralin yaratacağı atıklar ve emisyonların yöredeki ayçiçek ve buğday üretimini bitireceğini iddia etti ve kendi şiveleri ile “olmaz be ya. Trakya, termik santrale kurban edilemez be ya” diye isyan etti!
Meslekte 32. yılımı doldurdum ve mesleğimi icra etmeye başladığım günden bu yana hep biz teknik insanların, uzmanların, bilim insanlarının söylediği; gelin ülkemizde bir fiziki ve stratejik bir planlama yapalım. Bu planlarda enerji üretim bölgelerimizi, organize sanayi bölgelerimizi, konut alanlarımızı, verimli ve vazgeçilemez tarım alanlarımızı, turizm gelişme bölgelerimizi, doğal korunması gerekli alanlarımızı, ormanlarımızı vb. belirleyelim ve bu bölgeleri bu doğrultuda planlayalım. Biri diğerinin alanına girmesin ve bu planlar kimse için delinmesin, ayrıcalıklı uygulama olmasın. Ama bizim ülkemizde ne mümkün bunu gerçekleştirmek? Bu sadece tek bir iktidar meselesi de değil, inanın Çevre Bakanlığı'nda 6 veya 7 bakanla, mülki idarede de bir o kadar vali ile çalıştım, bu bakış açısında olan sadece tek bir idareciye rastladım. O da Kemal Nehrozoğlu idi. Bu tamamen vizyon, mantalite, vicdan ve kültür meselesi. Eğer bir insanda bunlar varsa ancak bu dediklerinizi anlatabilir ve uygulatabilirsiniz. Şimdi bizim elimizde gerçekten bilimsel anlamda ve tüm teknik gerçekliği ile hazırlanmış, ülkemiz için üst ölçekli fiziki planlar, bunların altında birbiri ile koordineli Bölgesel Çevre Düzeni Planları ve bunlara göre hazırlanmış stratejik ÇED raporlarımız ve bu raporlarda da alternatif alanlar ve alternatif teknolojileri ile yatırımlar değerlendirilmiş olsa? Biz hala buraya termik, buraya nükleer, buraya çöp alanı buraya balık çiftliği kurulmasın diye sürekli eylem yapan bir toplum halinde olur muyduk acaba?
Bence sektörel çatışmadaki ve ve çevre felaketlerinin gerçekleşmesindeki en büyük neden bu. Millet olarak şöyle bir hastalığımız var; benim tesisime izin verilsin de gerisi ne olursa olsun. Hadi yatırımcı cebine girecek parayı düşünsün böyle baksın diyelim ama devletin hem halkın sağlığını koruma hem de doğal ve tabii kaynaklarımızın sürdürülebilirliğini sağlama gibi bir görevi var. Yine devletin tüm vatandaşlarına karşı, adil, eşit, hak, hukuk sağlama görevi de var. Tabii bu gelişmiş ülkelerde diyorsunuz? Bizim gibi az gelişmiş ve hatta artık yavaş yavaş ne yazık ki sıralamada geriye doğru gidenler için değil...
Geçen haftalarda ailesel nedenlerle İngiltere’de bulunurken Edinburg’da Royal Müzeyi gezme şansım oldu. Müzede hayvanlar, bitkiler, teknoloji , dünya milletlerinin yeri konumu, giysileri gibi bir çok konuda ve daha çok çocukları ve gençleri bilgilendirmeye yönelik temalar var. Dolaşırken bir de baktım ki Türkiye Ortadoğu da gösteriliyor. Mısır ve Afganistan gibi 3 kıtanın arasında Ortadoğu’da yer alır deniyor ve fotoğraf olarak da başları beyaz örtülü arap kadınları var! Bu müzeyi gezen her milletten çocuk ve insan da bizi böyle tanıyor. Edinburg çok eski bir kent. Yeni Edinburg dedikleri bölgeler bile öyle eskiyle uyumlu yapılaşmış ki, yeni olduğunu başında New eklemeseler anlamıyorsunuz. 5 milyon nüfuslu bir kentte kentin tam göbeğinde yer alan etkinliklerin yapıldığı Prens Parkı ve onlarca dönüm yeşil alan bulunuyor. Zaten tüm İngiltere öyle, her yer park; kenti neredeyse baştan başa sarmalayan Hyde Park, Green Park,St. James Park, Royal Park,Park da park. Aynı bizdeki gibi değil mi? Ne dersiniz? Çok üzülüyorum ama çokk... Yöneticilerimize Allah’tan vizyon, kültür ve birazcık da vicdan diliyorum bizi ve yaşadığımız cennet mekanları daha da geriye götürmemeleri için. 38 derece sıcakta, inanılmaz kötü İzmir trafiğinde, İşi yine Allah’a havale ettik, vesselam...