Geçen perşembe günü Gökova Körfezi ve civarında 6.6 şiddetinde gerçekleşen deprem ve sonrasında bölgede devam eden artçılar, yaşadığımız kavurucu sıcaklar, yine geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da meydana gelen afet şeklindeki seller! Tüm bunlara baktığımızda doğanın çığlığını duymamak imkansız! İnsan eliyle hunharca bozduğumuz doğal çevremiz şimdi biz insanlara kafa tutuyor, biz onu acımasızca yok ederken o da bizi yok etme tehdidini savuruyor, uyarı veriyor! Neyin uyarısı bu? Gelin okuyalım;
- Yıllarca tüm atıklarınızı; benim ciğerimin, kalbimin tam ortasına,tertemiz denizlerime, nehirlerime, göllerime, derelerime velhasıl tüm yüzeysel ve yeraltı sularıma, boşalttınız. Buralarda yaşayan canlı türlerimi yok ettiniz, neslini tükettiniz,
- Size sunduğum, her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği verimli tarım topraklarıma kuş yuvası gibi çok yüksek katlı beton binalarınızı veya sanayi tesislerinizi kurdunuz, üstelik bunların çoğunu her türlü yasalara, deprem, imar ve çevre mevzuatlarına aykırı olarak yaptınız ve mümkün olduğunca önlem almamaya veya aldığınız önlemleri maliyetleri nedeniyle çalıştırmamaya gayret ettiniz, benim organlarımı kirletmek daha ucuz olacak sandınız,
- Suları şırıl şırıl akan, yağmur sularını denizlerle buluşturan, taşkın ve sel riskinin emniyet supobı olan dere yataklarımın önüne betonlar diktiniz, onlar da denizle buluşamayınca etrafa yayılarak sizlere zarar vermeye başladı.
- Yine sel riskini azaltan, taşkınları önleyen yeşil örtümü, ormanlarımı yok ettiniz. Bugün İstanbul dünya başkentleri içinde en az yeşil örtüye sahip megapolmüş! Heyhat! Size bahşettiğim güzelim Boğazın bir boydan diğer boya uzanan yeşil örtüsünü bile yok ettiniz! Diktiğiniz evlerde şimdi huzurlu musunuz acaba? Yoksa yeşili görmek için henüz ellerinizin uzanamadığı nadir kalmış yerlerime girip oralarda mı huzur bulmaya çalışıyorsunuz?
- Size güneşi sundum, rüzgarı, dalgaları verdim, ama siz hala inat ve ısrarla benim ciğerlerime zarar veren nefes almamı engelleyen fosil yakıtları kullanmaya, kömürlü termik santraller kurmaya, karbon emisyonlarını arttırmaya beni boğmaya çalışıyorsunuz! Hayır beni boğmak öyle kolay değil!Ben size bana verdiğiniz karbonu ve emisyonları aşırı sıcak, sel, deprem, kuraklık ve açlık olarak iade ediyorum!
- Aslında sizlere kötülük yapmak istemiyorum. Aksine sizi nimetlerimden faydalandırarak stresinizi almak, huzur vermek ,sağlıklı uzun yaşamanızı sağlamak istiyorum. Bunlar için benim elimde sizlere gerekli olan her şey var;
- Tertemiz çağlayanlar, yeraltı suları, doğal su kaynaklarım içme suyunuz; bereketli verimli topraklarım aşınız; mis gibi ciğerlerinize çekeceğiniz hava sağlık kaynağınız; ormanlarım huzurunuz, erozyon taşkın önleyenim; temiz denizlerim stresinizin yok olacağı şifa ve gıda depom!
- Gelin sizle dost olalım! Bugüne kadar bana verdiğiniz tüm zararların üstüne sünger çekmeye, yaralarımı sarmaya hazırım. Sizden tek bir isteğim var. Aklınızı başınıza toplamanız! Kendinize daha fazla zarar vermeyin! Görmüyor musunuz her gün onlarca insan farklı yerlerde kanserden ölüyor! Bunun sebebi benim vücuduma attığınız her türlü emisyonlar! Ben sizi öldürmek, yok etmek istemiyorum! Siz de beni yok etmeyin. Dostça kardeşçe geçinelim. Ben size nimetlerimi sunmaya devam edeyim, sizler daha sağlıklı, mutlu, stressiz, huzurlu yaşayın.
- Benim de kaynaklarım sizin geleceğinizi, çocuklarınızı, torunlarınızı, onların torunlarını beslemeye, sağlıklı kılmaya devam etsin. Bunun için yapmanız gereken çok kolay aslında! Sadece atacağınız her imzada vereceğiniz her kararda beni de, organlarımı da düşünmeniz yeterli! Tek bir ağacı bile keserken, ormanları yakarken onun ev sahipliği yaptığı canlıları düşünün, denizlerime atıklarınızı boşaltırken orada yediğiniz balıkları, karidesleri, midyeleri düşünün, zeytin ağacını keserken zeytinin lezzetini, yağının kalbinizin dostu olduğunu aklınıza getirin, dere yataklarına ev yaparken de çocuklarınızı ve torunlarınızı hiç ama hiç aklınızdan çıkarmayın, yeter!