Laikliğin, cumhuriyet ve demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu dile getirerek, kendisini ve Diyanet’i eleştiren benim gibilere ‘laikçi yobaz’ demiş, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş …

Ne demek istediğini anlayabilmek için Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’ne baktım. ‘Laikçi’ diye bir sözcük yok; laik ise ‘Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan’ anlamına geliyor. ‘Cı’ eki Türkçe’de üç amaçla kullanılıyor: Meslek sahibi (bankacı), sık tekrarlanan eylem yapan (yalancı) ve bir görüşü savunan (cumhuriyetçi)… Bir Atatürkçü olarak, nasıl cumhuriyetçi ve Atatürk milliyetçisi isek, ‘laikçi’ olmamız da kaçınılmaz, yani bu sözcükte bence bir sorun yok.

Sorun ‘Yobaz’ sözcüğünde… TDK’ye göre ‘yobaz’ sözcüğünün ilk karşılığı, diğer bir deyişle Türkiye’de ‘yobaz’ deyince ilk akla gelen şey şu: ‘Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen’. Din ve devlet işlerini ayıran ve herkesin din anlayışına, başkalarına baskı yapmadığı sürece hoşgörü ile bakan laik anlayış ile aşırı dinci, bağnaz ve baskıcı yobazlık birbiri ile tam karşıt kavramlar… Dincilik ve yobazlık birebir örtüşürken, laiklik ve yobazlık kesişmiyor bile.

Yobazlığı engellemeye çalışan laiklik anlayışı, düşünce ve ifade özgürlüklerinin dolayısıyla da demokrasinin değişmez bir parçası, aynı zamanda. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğu yerde yobazlığın yeşermesi söz konusu bile olamaz, bırakın kök kalsın. Kısacası, laiklik yobazlığın panzehridir (antidot); laikliği gerçek anlamda özümseyen insandan, ne kadar zorlarsan zorla, bir yobaz çıkmaz.

Erbaş’ın bu terimi kullanma nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nde laikliğin içinin boşaltılmasına ve giderek ortadan kaldırılmasına yönelik söylem ve eylemlere karşı direnen laik kesime gözdağı vermeye yönelik olabilir. Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan Erbaş, ‘laikçi yobaz’ söylemiyle, Anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir’ şeklindeki 2. Maddesi’ni ihlal ettiği gibi, TCK Madde 216’da tarif edilen ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu’nu da açıkça işlemiş durumda.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’e göre “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.” Laiklik anlayışını ise “Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz.” ‘Kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden’ sözleri ile yobazlığı kastettiği açık. 

Atatürk’e göre “Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.” Laikliği ‘dinsizlik’ olarak gören yobazları ise ‘fesatçı’ olarak niteler. Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurarken ilk amacı, halkın İslam dinini aracısız ve doğru biçimde öğrenmeleriydi; bu nedenle ilk iş olarak Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesi sağlandı. İkinci amaç ise dinin devlet işlerine karışmasını engellemekti ki bugünkü Erbaş yönetimindeki Diyanet bunun tam tersini yapıyor. Bu gelişmelerden sadece iktidar değil, yeterli tepki vermeyen, başta Kılıçdaroğlu, muhalefet de sorumlu.
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin hem temeli hem de kilit taşıdır; sökmeye kimsenin gücü yetmeyecek; Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek laik ve payidar kalacak.
Böyle biline…