Silivri zindanlarında çile çekmekte olan Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanma nedenlerini ve yargılanmaları sırasında sorulan soruları görünce aklıma İstiklal Mahkemeleri geldi.

Bu da nereden çıktı, diye sorarsanız, anlatayım:

1- İkisinde de tutuklama nedeni ile yargılanma sırasında isnat edilen suçlar arasında farklar var:
Silivri’ye atılanların tutuklanma nedeni hafif kalınca, çok daha ağır suçlar yaratılmış ve bu kurgular gizli tanıklarla desteklenmiş…

İstiklal Mahkemesinde de, temel suçlama Gazi’ye suikast olmasına rağmen, bu konu İstiklal Mahkemesi’nin sadece İzmir ayağında soruşturulmuş, Ankara ayağında ise tutuklama nedeni dışına çıkılarak suikast ile hiçbir ilgisi olmayan İttihatçıların, Kuvayı Milliyeciler tarafından tasfiyesine çevrilmiştir.

2- Recep Tayyip Erdoğan’ın yönlendirdiği savcılar, suç olmayan kanıtları suç sayarak, Cumhurbaşkanının siyasi ömrünü uzatmak için; tutuklamalar yapmakta, siyasi yasaklar getirmek için suçlar yaratmakta ve yalancı gizli tanıklar kullanmaktadırlar.
Kel Ali başkanlığındaki İstiklal Mahkemesi, bugünkü mahkemelerden daha dürüst davranarak ‘gizli yalancı şahit’ kullanmamıştır. Ancak, İstiklal Mahkemesinin Ankara ayağında yargılanan İttihatçılara Başkan Kel Ali, baskı yaparak;

“Biz burada kişisel kanaatlerimize göre karar vereceğiz. Sizin verdiğiniz ifade de bizi tatmin etmezse acısını siz çekersiniz!” demiştir.

Sonunda acımasız kararlar veren bu mahkemede Başkan Kel Ali’nin bu söyledikleri, mahkemenin ne kadar önyargılı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Ancak acımasızlıklarını açıkça göstermeleri açısından Silivri mahkemelerinden daha dürüsttürler.

3- İstiklal Mahkemesi çok güçlü ve sonsuz yetkilerle donanmıştı. Ankara’da yargılananlar (Dr. Nazım ve Cavit Bey gibi), mahkemenin önyargıları nedeniyle haksız yere idam edilmişlerdir.
Recep Tayyip Erdoğan’a bağlı yargı, belki Silivri zindanında olanları fiilen idam edemiyor ama onların geleceklerini karartarak ‘hizmet dışı’ bırakmaya çalışıyor.

Uğur Mumcu, “Gazi Paşa’ya Suikast” adlı kitabında şöyle yazıyor:

“İzmir’deki mahkeme, suikast eylemi ile ilgiliydi… Ankara’daki dava ise, tümüyle Kuvayı Milliyeci- İttihatçı hesaplaşması ile geçmiş; Cavit Bey gibi, Dr. Nazım Bey gibi İttihatçılar, suikast ile uzaktan yakından bir ilgileri olmamasına karşın mahkemece ölüm cezasına çarptırılmışlardır.”

Daha önce AKP’li bir bakanın yardımcısı olan İstanbul Başsavcısı, olasılıkla kendisi ile aynı çevrelerden gelen Silivri mahkemeleri ile el ele vererek çok can yakacak gibi görünüyor.

Dilerim, İstiklal Mahkemelerini aratmazlar.