“Yenilgi güzellemelerinin sistemle uyumsuzluk; var olanı kabullenmenin itiraz; değiştirme iradesinden yoksunlaşmanın gerçekçilik; insana ve topluma yabancılaşmanın birey oluş; lümpenleşmenin halkla temas; vazgeçiş davetlerinin kendi yolunu seçme; yaldızlı kılıfların bir saf duruşu; akış yönünde sürüklenmenin aşkın bilinç; sınıf kavramından kopuşun vicdani duyarlılık olarak pazarlandığı bir illüzyonu kırma zamanıdır.”
Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin (NHKM) 23-26 Şubat tarihleri arasında düzenlediği Edebiyat Günlerinde, “Çürüme Edebiyatının Anatomisi” konuşulacak. Yukarıdaki alıntı, etkinlik broşüründeki manifestonun, bana göre en çarpıcı bölümünü oluşturuyor. Burada yapılan belirlemeler, kuşkusuz yalnızca edebiyatla ilgili değil. Ülkemiz sanatının her alanını ve her eylemcisini ilgilendiren vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu nedenledir ki, NHKM ilgilileri, edebiyatla başlayan bu çalışmanın, süreç içinde her sanat dalı için yapılacağını, özellikle vurguluyorlar. Büyük olasılıkla ikincisi, Sahne ve Görüntü Sanatları Günleri başlığı altında düzenlenecek. Adı da sanırım “Çürüme Dramasının Anatomisi” olur.
Sürekli okurlarımız anımsayacaktır, yaptığımız alıntının içeriği, neredeyse yazılarımızın ana izleği halindedir. Bu illüzyon bir günde oluşturulmadı. Sanatsız bir hayat için, yıllardır her türlü vahşi budama yapılırken, sanat ve sanat eylemcisi de, sentetik, endüstriyel bir konumlanma ile lümpenleşme arasında savrularak, hayattan kopuşa yardım ve yataklık etti. Yıllardır, şiir fabrikaya girmiyor, tiyatro kentin arka sokaklarından kaçıyor, sinema insansızlığın ıssızlığında dolaşıyor, öykü artık belediye otobüsünde yolculuk yapmıyor derken, biz bunları söylemeye çalışıyorduk. Gerçeği bu genellemelerle ortaya koyarken, elbette bunların bilincinde üreten ve bunun her türlü bedelini göğüsleyen emekçileri, saygıyla selamlıyor ve bugün hala bunlardan söz ediyorsak, biraz da onlar sayesindedir diyorduk.
NHKM’nin anatomi çalışmasını, çok önemsiyor ve zamanlamasını çok yerinde görüyorum. Dört güne yayılan Edebiyat Günleri'ndeki oturum başlıkları, soruna geniş bir yelpazeden bakılacağını anlatmaktadır. “Yeni nesil edebiyatçılar ne anlatıyor?”, “Sefaleti görmezden geldikçe sefilleşen sanat”, “Vasatın entel gıdası dergiler”, “Eleştirinin çöküşü”, “Edebiyatta lümpenleşme”, “Yeni dergicilik ve yeni edebiyatın soy kütüğü”, “Polisiye ve fantastik: Neden şimdi?”, “Şiir sokakta mı tükeniyor?”, “Şişirilmiş benlik çağında sanal âlem ve edebiyat” olarak adlandırılan oturumlar, çok dinamik buluşmaların yaşanacağının işaretidir.
Emeği ve iyi niyeti anlamaya çalışsam ve saygıyla karşılasam da, sen ben bizim oğlandan öteye geçmeyen, bittikten sonra sokağa bırakılacak bir kırıntı bile kalmadığı görülen, güzelleme ve onurlandırmadan öteye geçemeyen buluşmaların yanında, hayata ve sanata doğrudan müdahale eden bu tür çalışmalara çok ihtiyacımız var. Çünkü eleştirdiğimiz buluşmaların, söz-estetik-tavır diyalektiğini unutması ve duygusal atmosferle yetinmesi, yaşadığımız sorunların konuşulmasını ve tavır üretilmesini engellediğini de görmemek olanaksızdır. Sıradanlaşma, evcilleşme ve köşelere çekilme, bu tür etkinliklerin neredeyse tamamına egemen olmak üzeredir. Bu türden buluşmalar, yığmacı bir anlayışla üst üste gelmekte, yerel yönetim broşürlerini ne kadar zengin gösterirse göstersin, kes-yapıştır haberler üretmekten başka işe yaramamaktadır. Oysa hepsi zaman ve emek isteyen bu işlerden, bilgi ve belge üretmesi beklenir, beklenmesi gerekir.
Geçen hafta, on beş yıllık iktidarın “En büyük başarısızlığımız, eğitim ve sanattır” demesinin gerekçelerini irdelemeye çalışmıştık. Temsilcisi oldukları dünya görüşünün, bu başarısızlığı gidermesi ne kadar olanaksızsa, bu alanların hızla boşaltılması, kurumlardan ve akademilerden liyakat ve deneyimin kovulması, bu yakınmanın gerçek amacını bir daha kanıtlamıştır. NHKM buluşması benzeri etkinlikler, itiraz ve üretim alanı yarattığı için de çok önemlidir. Şu “başarısızlık” itirafına yeniden döneceğiz.