Benim şehrim bir mucizedir
aşkı yedisinde, çocukluğu sekseninde düşünürsün
ve hayatı öldüğünde,
bu şehirde doğabilir ama ölemezsin
yaşamaya gelince, onun tanımı yalnızca sensin
kanın şarabidir, dizinin yarasına bak,
sekte-i kalp hasretle vuslat kardeşliğidir
vapurların telaşısın, otobüslerin uykusu
trenlerin sıcağında yoksul,
Cumhuriyet Meydanında bir uzun muhasebe
Tarihi yok, tarihi inkâr ve itiraz ve tarihi yalnızca şimdidir,
bin yıllık gözlerle doğar bu şehrin çocukları
hiç doğmamış çocuklar gibi anadan üryandırlar
ve tanrı en kuytu köşelerde arar müritlerini
o yerlere giderken cebinde ekmek ve umuda mecbur
Benim şehrim bakkala gidip eve dönmeyi unutmaktır,
uykusu kaçar, yarın telaşından değil, bugünde kaldığından
tarihten tart, coğrafyadan belki, hayat bilgisi pek iyi
yakalığındaki ıslıktan yakalarlar, taammüden haylaz
kimse ölmemiştir elinde, diliyse uzun bir musalla
Dağları denize dik, tarihi bir garip inat, gazeteleri şaka
kaşlarını kaldırmaz bir kalbe batar, ne olur ne olmaz diye
çünkü benim şehrim yalnızca kendine zarar
dövüşenlerin alayı tepinip tepinip gitmiştir
ve kırılan düş-incinen fesleğen, işte buna hala şaşar
Benim kentim bir mucizedir
döktüğüm rakı, toplamaya çalıştığım harf
ve bu şiiri
başladım da nasıl bitireceğim diye
şaştığım kadar…
***
Nereden baksanız, yazdığım günün üstünden 6-7 yıl geçmiştir. Peki, şimdi bu şiiri niye paylaşıyorum? Öyle bir cendere içine sokulduk ki, biz bin kaygı, tasa, hüzün içinde, çare ve yöntem arayışıyla boğuşurken, ömrümüzden ömür veriyor, gidenlerimizin acısıyla kavruluyoruz. Öte yandan bu hengameden keyif duyanlar da var elbette. Bu toz duman içinde cehaletlerinin, çapsızlıklarının, omurgasızlıklarının nelere yol açtığını, açacağını görmediğimizi, düşünmediğimizi sanıyorlar. Bu gazete, İzmir ve Ege’nin yerel basın anlamda öncü ve örnek gazetesiyse, önsözünde “Gelecekten hepimiz sorumluyuz” yazıyorsa, bu gerçeği kentimiz özelinde anımsamak ve anımsatmak gerekiyor. Bu kentten iş-aş-aşk derleyen herkese, makam-mevki-para-pul keyfi süren herkese ama önce kendimize sormalıyız: “Senin İzmir’in nedir, nasıldır ve sen bu tanıma yakışır neler yapıyorsun?”
Şiirimin bunlara yol açmasını dilerim. Çünkü sanıyorum hayata ve kente dair işlenen suçların başında, hayatı ve kenti şiirsiz bırakmak ve daha da acısı bunları anımsatmayan tuhaflıkları da şiirden saymak geliyor. Yanılıyor muyum?