Konuya, Jon Gertner, Bell Labs üzerine yazdığı The Idea Factory isimli araştırmasında geniş bir şekilde değinir ve icadın anahtarı, kişisel deha mı,yoksa işbirliği midir? diye sorar: Ancak son noktada ikisinin de vazgeçilmez olduğunu şöyle belirtir: Değişik alanlarda, farklı yetenekler, özel amaçlı bir araştırmada bir arada bulunarak,yaratıcılıklarını bir huniden geçirir gibi ortak çalışarak yeni bir cihazın yaratılmasını sağlayabilirler..

Ancak sıradışı yeteneklerin değeri de her zaman biliniyordu. Örneğin temel bilim çalışmaları ve kuramsal araştırmaların, üniversitelerin tekelinden kurtarılarak özel laboratuvarlarda da yapılabilmesini hedefleyen ve 1930'ların sonunda Bell Laboratuvarlarında araştırma bölümünün başında bulunan, fizik doktoralı Mervin Kelly, her zaman deha statüsündeki çalışanlarına özel önem vermekten ve desteklemekten geri durmuyordu.Görüşlerini şöyle dile getirmişti:

Liderliğe, organizasyona ve ekip çalışmasına haklı olarak kuvvetli vurgu yapılmakta,ancak her zaman birey, tek başına büyük öneme haizdir. Günün sonunda, yaratıcı fikirler ve kavramların doğduğu yer, tek bir kişinin zihnidir.''

Alan Turing de bu dehalardan birisi idi. 23 haziran 1902 tarihinde Londra'da doğdu. Burslu olarak kazandığı Cambridge Kings College'de matematik eğitimi alırken okuduğu John von Neumann'ın Kuantum Mekaniğinin Matematik Temelleri isimli kitabı, neredeyse tüm ilgi alanını değiştirdi. Bilgisayar tasarımının öncü isimlerinden birisi olan Neumann, kitabında, kuantum fiziğinin temelinde yatan matematiği anlatmıştı. Matematiksel kesinlik, atom altı seviyelerde yok olur ve yerini istatiksel olasılıklara bırakır. Yani belirsizlik ve kararsızlık hakimdir. Bu bilgi, Turing'de, anolojik ve felsefi düşünceler için de ilham verici oldu. Bir mektubunda kendi görüşlerindeki değişimden şöyle söz eder:'' Bilim ve evrene dair her şey bilinir farzedilirse, her hangi bir anda ne olacağı da önceden varsayılabilir. Fakat, şu an geldiğimiz noktada, atom ve elektronların anlık durumları asla öngörülemez..Onları ölçmeye çalıştığımız araçlar bile atom ve elektronlardan yapılma...Sonuçta, evrenin durumunu tam olarak bilme amacımız, küçük ölçekte de olsa geçerliliğini kaybediyor ''..

Ama tüm bu düşünceler, onu, insan zihninin önceden kurulmuş bir makineden farklı olup olmadığına dair derin felsefi analizler dünyasına itti. Bu bağlamda yaptığı çalışmalarının sonucu, teoride her türlü matematik hesaplamayı yapabilen ' mantıksal hesaplama makinesi' nin doğuşu oldu. 1937 yılında ' hesaplanabilir sayılar üzerine, entscheidungsproblem'e bir uygulama'' ismi ile yayınlanan makalesi çığır açıcı idi. Çünkü, hesaplanabilir her diziyi hesaplamada kullanılacak tek bir makineyi gündeme getirdiği gibi, bir makinenin başka bir makine talimatlarını okuyup yapılması gerekeni yapacağı bir düşünceyi insanlığa sunuyordu. Kendisinden 100 yıl kadar önce yaşayan Charles Babbage ve Ada Lovelace'in, genel amaçlı evrensel makine hayalinin gerçeğe dönüşmesi için büyük bir adım atmıştı. Turing, bu noktada, Ada Lovelace'in, Babbage'in analitik makinesi hakkında yazdığı bir nottaki '' makineler gerçek anlamda düşünemez'' kaydına odaklandı. Bu görüşe katılmıyordu,şöyle bir düşüncesi vardı:''makineler, işlediği bilgi süreçinde, kendi programını modifiye edebilirlerse, bu, bir tür öğrenme olmaz mı?! Bu da bizi, yapay zekaya götürmez mi!?''.Bu tür konular, her ne kadar, Descartes'in veciz şekilde 1637'lerde ifade ettiği,' düşünüyorum, öyleyse varım' cümlesinde var olsa da, Turing, bu düşünsel yolağın makinelerce yapılabileceğini kanıtlıyordu.

Princeton Üniversitesi Matematik bölümünden davet aldığında hiç tereddüt etmeden ABD'ye gitti ve kendisine verilen ofis, Albert Einstein ve kitabından feyz aldığı John von Neumann'ın mesai yaptığı İleri Çalışmalar Enstitüsüne komşu idi. Buradaki dehalardan Claude Shannon ile, basit ve ikilik talimatlarla çalışan makinelerin sadece matematik problemleri ile değil, mantık yürütebilmelerin nasıl sağlanacağı üzerine çalıştılar. Nihayetinde, mantık, insan beyninin ve zekasının alameti farikası idi ve makinelerin, teoride insan beynini ve zekasını taklit etmeleri için varsa bir engel kaldırılabilirdi! O zamanlar, mesai arkadaşları , ''bunlar, makineye sadece veri değil, kültürel şeyler de yüklemek derdinde'' diye hayrete düşmüşlerdi.Turing, 1947'lerde, deneyimlerinden öğrenen makineler üzerinde çalışıyordu.

1950'lerde, Mind isimli bir akademik dergide yayınlanan Makineler ve Zeka başlıklı makalesinde, makinelerin düşünmeyi öğrenebileceğini belirtmesi,beklenebileceği gibi dini çevrelerin tepkisini çekti.Onların, Tanrı'nın sadece insanlara ruh ve düşünme becerisi verdiğine dair savlarını, 'Tanrı, uygun gördüğü takdirde her şeye ruh bahşedebilir,her şeye gücü yeten Tanrı, isterse bir makineye de ruh ve düşünce kazandırabilir' diyerek çürütmeyi başardı!.

Alan Turing,40'lı yılların sonunda, Londra'da yaptığı bir konuşmada, makinelerin sadece kendilerine verilen talimatlar çerçevesinde hareket ettiğini düşünmenin yanlış olduğunu söylemişti.O, tıpkı bir öğrenci gibi, makinelerin de öğretmenlerinden(yazılımcılar) pek çok şey öğrenerek, daha sonra öğrendiklerine kendilerinden de pek çok şey katıp zekaya ulaşabileceklerini öngörmüştü. Hatta, deneyimlerinden öğrenen makinalar hayal etmişti. Makinelerin öğrenebileceğine dair şunları yazmıştı: Neden bir yetişkinin zihnini taklit eden bir program düşünüyoruz ki? Bir çocuğun zihnini taklit eden bir program yazalım. Sonuçta,yeterli bir eğitim ya da süreç sonrası, makine, yetişkin beyin düzeyine ulaşacaktır..

Digital devrim ve yapay zeka ekosistemi, Alan Turing ve Steve Jobs gibi yaratıcı dehalar ile Walter Brattain ve Steve Wozniak gibi uygulama becerisine haiz mühendislerle işbirliği içindeki binlerce teknisyen ve ismi unutulmuş girişimcinin emekleri ile var oldu..
Yapay Zeka Çağının önümüzde açıldığı bu zaman diliminde, Walter Isaacson'un Geleceği Keşfedenler, Digital Çağın Biyografisi isimli kitap, okuyucularımızın ilgisini çekecektir diye umuyorum. Tavsiye ederim.(*)

(*)Isaacson,Walter. Geleceği Keşfedenler. Domingo Yayınları.5.Baskı.Ekim 2023. Özgün ismi:The Innovators.ISBN: 978 605 4729 85 2. İstanbul.