Ortadoğu fokur-fokur. Bu bataklık coğrafyada yeni felaket senaryoları yazılmaya başlandı. Şimdi Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn cephesi ile Katar arasında büyük bir kavga sahneye konuyor. Katar karşısındaki cepheye Mısır, Yemen, Libya ve Maldivler de katılınca
topa Amerika ve Rusya'nın girmesi de kaçınılmaz oldu.
Suudi Arabistan, Katar'ı "Bölgedeki istikrar ve huzur ortamını bozmakla" suçluyor. Katar'ın Mısır'da Müslüman Kardeşler Örgütünü desteklemesi, Katar Emiri'nin daha sonra yalanlanan "İran'ın İslam dünyası içinde bir güç olduğu yolundaki" sözleri bu ülke etrafındaki çemberin daralmasının en önemli gerekçeleri. Katar'ın Suudileri ve Körfez ülkelerini İsrail ile ittifak halinde olmakla suçlaması ise krizin diğer cephesi.
Bakın Aralık 2015 tarihinde köşemde yazdığım "Katar Katar Doğalgaz" başlıklı yazımın bir bölümünde neler demişim ;
"Bakmayın siz Erdoğan'ın (Kardeşim El Sani) dediğine. Adam ekonomik alandaki gücünün ve zenginliğinin verdiği özgüvenle uluslararası toplumda aktif bir rol kapmaya çalışıyor. Bu zat sonuçta babasına karşı darbe yapıp iktidara gelmiş, babasını sürgüne yollamış bir kişi. Ülkesinde ne muhalefet var, ne de işçi sendikaları. Yarın ne olacağı belli olmaz."
Gerçekten de bugün ne olacağı belli değil. Suudilerin ve Körfez ülkelerinin amaçlarından biri Katar Şeyhi'nin devrilmesi ve ülkede bir rejim değişikliği.
Peki bu kaos ortamında Türkiye'nin tutumu ne olacak? Türkiye'de milyarlarca dolar yatırımı bulunan, ihracatı her geçen gün artan, yakın bir gerçekte askeri üs kurmayı planladığı Katar'dan yana mı olacak? Yoksa aşırı dinci bir örgüte destek veren ülke konumunda olmamak için Amerika ve Suudilerin yanında mı olacak?
Aslında çok ince bir diplomasinin sürdürülmesini gerektiren uzun bir yolun başındayız. AKP'nin elinde böyle bir ince diplomasiyi sürdürecek kadrolar var mı? Ne kadar iyimser olmak istersek isteyelim, önümüzde rezalet bir Suriye dış politikası var. "Emevi caminde Cuma namazı" hayallerinin ülkeyi nerelere getirdiğini hep birlikte yaşıyoruz.
Bu tecrübelerden sonra artık “Doha'da ya da Riyad'da namaz kılma” hayallerinin yeniden gündeme gelmeyeceği aşikar. Ancak Rabia işaretiyle Müslüman Kardeşler'e selam göndermekten de vazgeçilmesi gerektiği bir gerçek.
Aslında yapılacak son derece basit. Önünde büyük önder Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözleri var. Bunun gereğini yerine getir, başarılı olmaman için hiçbir neden yok.