“Yunanı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz ? İngilizi nasıl İstanbul'dan çıkarmışız?

Dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?

Anadolu'da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor aç-bilaç parasız.

Yüzde 95'i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz...''

Devrimci yazar, gazeteci İlhan Selçuk, 1998 yıllında Cumhuriyet Gazetesinde yazdığı “Gel de şaşma” başlıklı makalesine bu cümlelerle başlıyordu. Söz ettiği yıllar 1922-23 yıllarıydı. Nüfusun yüzde 80'i kırsal bölgede. Bebek ölümleri yüzde 70'lerde. Doktor sayısı 350, sağlık memuru 450, 135 de ebe var. Pek az şehirde eczane bulunuyor. Salgın hastalıklar kol geziyor. 3 milyon insan trahom hastası. Sıtma, tifo, tifüs, verem, frengi salgın halinde. Ekmeklik un dışarıdan geliyor. Sanayi ürünleri ithal. Telefon, makina, motor yok. Elektrik İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde kullanılmakta. Karayolları yetersiz. Toplam 4 bin kilometre demiryolu var. Doğuda Şeyhler, ağalar, aşiretler düzeni var...

Yunan İzmir'de denize döküleli daha 2 ay bile olmamış. Çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 4 Kasım'da ayrıldığı Ankara'dan, 11 Kasım'da İsviçre'nin Lozan kentine ulaşır. Emperyalist devletlerin davetiyle toplanacak konferansta, Paşa'yı garda Fransız konsolosu dışında karşılayan olmaz. Emperyalistler, kurtuluş savaşımızın Sevr Anlaşması’nı paramparça ettiğini görmezden gelmektedirler. 20 Kasım'da başlayan Konferans'ta adeta bir kurt-kuzu oyunu oynanmaktadır. Ancak 2 buçuk ay sonunda masada bir kuzu değil bir panter olduğunu anlayacaktır emperyalist ülkelerin temsilcileri. Paşa Lozan'da kurtlar sofrasında çarpışırken son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz zırhlısıyla Malta'ya yol almaktadır.

İngiltere'nin hadsiz Dışişleri Bakanı Lord Curzon şöyle der İsmet Paşa'ya;

''Harap bir memleket alıyorsunuz. Bunu imar etmeyecek misiniz? Neyle nasıl yapacaksınız? Para bir bende var. (Amerikan delegesini gösterir) Bir bunda var. Geleceksiniz para isteyeceksiniz. Diz çökeceksiniz. Reddettiklerinizin hepsini cebimden çıkarıp size göstereceğim.''

İsmet Paşa kaldığı otele döndüğünde gazeteciler etrafını sarar;

- Ne oldu Paşam?

- Ne olacak hiç! Tutsaklık altına girmeyi kabul etmedik.

Paşa daha sonra yaptığı açıklamalarda da şöyle diyordu;

''Musul sorunu, adli kapütilasyonlar, zararlar ve tazminat sorunu, Yunanistan'dan istediğimiz onarım bedeli, Karaağaç sorunu... Bize hala eşit devlet işlemi yapmaya razı olamıyorlar. Bunun için mi 4 yıl kan döktük? ''

Konferans yeniden toplanır. 24 Temmuz’a dek yaklaşık 3 ay süren boğuşmalardan İsmet Paşa'nın zaferi çıkar. Sevr yırtılmış, genç Türk devleti tanınmıştır. Kurtuluş savaşında dökülen kan Lozan'da karşılığını bulmuştur.

Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee şöyle yazar;

'Sevr, ölüm halinde hasta olan bir ulusun 'Defin ruhsatı' gibi yazılmış olabilir. Fakat Lozan, yalnız bu ruhsatı iptal eden değil, aynı zamanda hasta olmadığını eylemleriyle gösteren bir ulusun sağlık belgesi olmuştur.''

Lozan'ın tartışıldığı günleri yaşamaktayız. Sevr aşıkları şunu iyi bilmelidirler ki; Lozan Cumhuriyet'in temel taşıdır. Cumhuriyeti yıkarak Sevr'e ulaşacaklarını sananlar boş bir hayal peşindedirler.

Usta kalem rahmetli İlhan Selçuk makalesini şöyle bitirmiş;

''... Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız.

Her şeyimiz varken neler yapamıyoruz?

Bir de bu ortamda Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum;

Daha çok şaşıp kalıyorum.''