2014 Belediye Başkanlığı seçimlerinde Aziz Kocaoğlu'na karşı ağır bir yenilgi alan Binali Yıldırım, Çarşamba günü atanmış Başbakan olarak İzmir'deydi. Saatler boyu trafik altüst olmuş, yollar uzun süre trafiğe kapatılmış, her taraf sivil ve resmi polisler tarafından kuşatılmış, havada helikopterler fır dönerken, geçeceği güzergahta da partililer yerini almıştı. Tabii işine gücüne yetişemeyen, gideceği yere ulaşamayan vatandaşların beddua ve sözlerini burada açıklamak mümkün değil.
Organizasyonun ilginç bir yanını İzmir'in gözde semtlerinden Alsancak'ta yaşadım. Ellerinde Türk Bayrakları olan son derece modern giyimli, makyajlı genç kızlar 'Evet' bildirileri dağıtıyorlardı. AKP'deki kadın imajının çok farklı olduğunu bilen İzmirliler, bildirileri 'Hayır' bildirisi olduğunu sanarak alıyor, yanıldıklarını anlayınca da ya iade ediyor ya da buruşturarak atıyorlardı.
Aslında şaşıracak bir durum yoktu. Taktik AKP'nin yıllardır uyguladığı yöntemden pek de farklı değildi.
Gelin şimdi yıllar öncesine gidelim. Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk kez aday olduğu İstanbul Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimlerini hatırlayalım;
Erdoğan, kaybedeceği Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimlerine iyi hazırlanmıştı. Tüm propaganda çalışmalarını bizzat yönetiyordu. Zaman zaman takiye yapıyor, seçimleri kazanmak için her yola baş vuruyordu. Bu seçimlerde Milli Görüş tarihinde ilk kez kadınların çalışmalarına yer veriliyordu. Seçmenden nasıl oy alınacağını şöyle açıklıyordu Beyoğlu Belediye Başkan Adayı;
“Kadınların görev alanlarını belirlerken, bölgede yaşayan insanların dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını dikkate almak zorundaydık... Beyoğlu dediğimiz zaman homojen bir yapıdan söz edemeyiz. Okmeydanı'nda faaliyet gösteren ve başarılı olan çarşaflı kardeşlerimizin, İstiklal Caddesi ya da Cihangir, Tophane gibi semtlerde aynı ölçüde başarılı olması mümkün değil. Dolayısıyla o bölgelerde başı açık kardeşlerimizi görevlendirdik. Keza aynı düşüncelerle, sakallı-şalvarlı kardeşlerimizin mezkur bölgelere çıkaracağımız konvoylarda yer almamasını söyledik.”
Taktik aynı.1980'lerin sonunda Beyoğlu'nda sahneledikleri oyunu, şimdi İzmir Alsancak'ta sahneye koyuyorlar. Oy uğruna yapmayacakları yok .Bakın 1986 ara seçimlerindeki bir çalışmayı Erdoğan'ın yol arkadaşlarından Tahsin Dindar şöyle anlatmış;
“Çalışmalar sırasında bir adam bizi dükkanına davet etti. Baktım camında 'Birahane yazıyor'. Başkan 'hay hay memnuniyetle' dedi. Ömründe belki de ilk kez meyhaneye giriyordu. Ama hiç tereddüt etmedi. İçerisi nasıl duman? Anlatamam. Ağır içki kokusu her yanı sarmış, tek katlı havasız bir yer. Fakat ne yalan söyleyeyim, şahısların gösterdiği hürmeti ben hiç bir yerde görmedim. Gelen sarılıyor, öpüyor. Ben üstüm-başım alkol kokacak, salya-sümük buluşacak diye huylanıp kendimi geri çektikçe, Tayyip Bey kulağıma eğilip uyarıyor. 'Kasılıp durma öyle, adam sana sarılıyorsa sen de ona sarılacaksın. Ölüm yok ya ucunda. En fazla çıkarıp atarsın ceketini eve varınca.' Başkan konuştukça adamlar kendilerinden geçiyor. İki saatte zor çıktık meyhaneden. Biz müsaade isteyip kalkmasak iki saat daha başkanı dinlemeye razılar. Yolda giderken de düşündüm kendi kendime, 'Ulan Tahsin dedim. Bunca yıldır yanlış yerlerde dolaşmışız. Boşuna ugraşmışız cami avlularında. Baksana asıl maden buralarda.'
Şimdi Binali Yıldırım'a bir hatırlatma yapalım. İzmir'i sakın maden olarak görmeyin. Buradan size mama yok. Belediye Başkanlığı seçimlerinde zar-zor yüzde 35 oy alarak ağır bir yenilgiye uğradınız. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne olduğu anlaşılamayan Ekmeleddin Bey'in yüzde 50 oyuna karşı, Erdoğan'ın aldığı oy ancak yüzde 33. Yedi Haziran'da ise CHP'nin yüzde 46 oyuna karşı ancak yüzde 31 oy alabilmişsiniz.
Takiyeye hiç gerek yok. Önümüzdeki hafta İzmir'den alacağınız oy yine yüzde 30'lar civarında olacak. Müjdelerim.