Hekimler öykü ya da roman yazarlarsa, yaşadıklarından alıntılar yapamazlar mı?

Ya da bir hekim, herkesin ilgilendiği toplumsal ve psikolojik olayları gizem ve heyecanla kurgulayarak öykü veya roman haline getiremez mi?

Bugüne kadar yerli ve yabancı çok sayıda hekim bunu yapmıştır. Elbette, Hipokrat Yemini’ndeki kurallara uymak ve gerçek hastalarına ait tüm bilgi ve belgeleri saklamak koşuluyla!

Neden bunları yazıyorum!

İlber Ortaylı, Psikiyatri Uzmanı Yazar Gülseren Budayıcıoğlu’nu işaret ederek bir tartışma başlattı. Tanıdığı bir hekimi örnek gösterdi ve;

“…Hipokrat yemini vardı, dosyası kendisindeydi. Kimse bilmezdi, yakını bile. Şimdi öyle günlere geldik ki millet hasta dosyalarıyla senaryo yazıyor!” diye suçlamada bulundu.

‘Çamur atma!’ niteliğindeki böyle bir suçlamaya sessiz kalamazdım çünkü ben de roman yazan bir hekimim ve  Gülseren Budayıcıoğlu’nun romanlarındaki kurguyu nasıl oluşturduğunu anlayabiliyorum.

O, temelinde psikolojik sorunların yattığı toplumsal olayları bir psikiyatrist kıvraklığı ile lezzetlendiriyor ve okuyucusunun beğenisine sunuyor!

Elbette o bir psikiyatri uzmanı ve – gerek hasta olarak ve gerekse danışma almak amacıyla- muayenehanesine gidenlerin psikolojik ve sosyal sorunlarını dinliyor. Böylesine zengin deneyime sahip olan bir psikiyatri uzmanı hasta dosyasına gereksinim duymaz! Onlar, masa başında kurgu üretenlerden çok daha şanslı yazarlardır.

GÜLSEREN BUDAYICIOĞLU’NUN MESAJI

Telefonla görüştüğüm Budayıcıoğlu şunları söyledi;

“Doktorlukta 50. yıl plaketimi yeni aldım. Bu 50 yılda insanlarımızın psikiyatriye ne kadar çok ihtiyacı olduğunu gördüm. Bunca yılın birikimini onlarla paylaşmak, onlara psikiyatriyi tanıtmak her zaman asıl hedefim oldu. Bu hedef doğrultusunda pek çok kitap yazarak, okuyanlara kuramsal bilgiler vermek yerine gerçek hikayeler yoluyla ulaşmaya, kendilerini tanımalarına, sorunlarının altında yatan nedenleri anlamalarına yardımcı olmaya çalıştım.

Ülkemizde kapalı kapılar arkasında yaşananları, konuşulmayanları göstermeye ve konuşturmaya çalıştım. “Kırmızı Oda” dizisiyle, onları bir psikiyatristin terapi koltuğuna oturttum. Böylece psikiyatriye sadece delilerin değil aslında kendinde bir sorun olduğunu fark eden akıllıların gittiğini, bunun hiç de utanılacak bir şey olmadığını anlatmaya çalıştım.

Bugüne kadar okuyucu ve izleyicilerden yüz binlerce, birbirinden güzel mesajlar aldım. Anladım ki, attığım taş yerine ulaşıyor. Ülkeme hizmet edebilmek için çıktığım bu yolda kimseyi ifşa etmedim ve Hipokrat yeminime sadık kaldım. Ülkeme hizmet etmek için çok yorulsam da, bunun verdiği haz her şeyden güzeldi. Beni tanıyanlar, okuyanlar, izleyenlerden bol bol teşekkür ve sevgi mesajları alıyorum!

Bütün bu gerçekler ortadayken, ne yaptığımı, neden yaptığımı anlamamış olanlara ne diyebilirim ki? Hepsine selam olsun!”