Başka ülkelerde birkaç yüzyılda başarılmış devrimleri, birkaç yıla sığdırmayı başaran Atatürk, bir strateji dehası idi ve yaptıklarının çok büyük bölümünü yıllar önce planlamıştı. Savaşın vahşetini yıllar boyu yaşadığı için, barışın değerini çok iyi biliyordu ve sonsuza dek yaşayacak Türkiye Cumhuriyeti’nde barışın on yıllar, belki de yüzyıllar boyu sürmesi için ‘barış stratejileri’ geliştirdi. 'Barış Dehası’ Atatürk, bugün değerini AKP’nin ve Erdoğan’ın bile anladığı Montrö Antlaşması’nın ilkelerini, imzalandığı 1936’dan yıllar önce yapmıştı. Ukrayna’da yaşananları daha iyi anlayabilmek için, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında Rusya ve ABD ile ilişkilerini incelemekte yarar var.

***

Erzurum ve Sivas Kongre hazırlıkları sürerken, İngiltere Türklerin Ermenilere karşı saldırı hazırlığı içinde olduğu yalanıyla ABD’yi kışkırtmaktadır. Konuyu yerinde araştırmak üzere ABD Başkanı Wilson tarafından görevlendirilen heyetin başkanı Tümgeneral Harbord, gizli olmasını dileyerek, 20 Eylül 1919 günü Sivas’ta Mustafa Kemal ile buluşur. “Ağır ve şerefsiz bir ölüme katlanacak yerde, atalarımızın çocukları olarak dövüşerek ölmeyi tercih ederiz” sözlerinden etkilenen Harbord, “Sizin yerinizde olsaydık, biz de aynı şeyi yapardık” der. Atatürk daha sonra bu görüşmenin önemini, “O günlerde General Harbord’a gerçekleri anlatmayı başaramasaydık, çözümü güç oldubittilerle karşılaşabilirdik” sözleriyle vurgular.

General Harbord ikna edilmiştir ama 7 ay sonra, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 günü ABD, Ermenistan hükümetini resmen tanır. Meclisin ilk görüştüğü konulardan biri Rusya ile ilişkilerdir ve açılıştan 3 gün sonra Meclis Başkanı Mustafa Kemal, bir mektupla Lenin’e TBMM’nin Moskova hükümetine Birinci Teklifnamesi'ni gönderir. Emperyalizme karşı ortak mücadeleden söz edilir; Rusya’dan 5 milyon altın, silah, cephane ve malzeme talep edilir. 4 yıl önce Birinci Dünya Savaşı'nda Muş ve Bitlis’in geri alınmasında Çar ordularına karşı savaşan Mustafa Kemal, devrim sonrası Bolşevik Rusya’dan destek talep etmekte, batıda savaşmak için, sırtını doğuya yaslamayı arzulamaktadır.

Mektupta yer alan dördüncü madde, 1936’da imzalanan Montrö anlaşmasının temelini içermektedir: “Boğazlardan yararlanma tüm Karadeniz ülkelerine serbest olacaktır… …Ruslara boğazların tam serbestiyetini anlaşma ile sağlamak ya da boğazların savunma ve denetimini Karadeniz sahildarlarının ortak meselesi olarak kabul ettirmek iyi bir çözüm yoludur.”

***

Mektuba olumlu yanıt, 3 Haziran 1920'de gelir ve emperyalizm ile eş zamanlı mücadele başlar. 16 Mart 1921’de Moskova’da Türk-Sovyet Antlaşması imzalanır; bu tarih İngilizlerin uykudaki savunmasız Türk askerlerini katlettikleri Şehzadebaşı Katliamı ile İstanbul işgalinin yıldönümüdür ve özellikle seçilmiştir.

Stalin döneminde ilişkiler gerginleşir. Örneğin, 1936’da Rus Büyükelçiliği'nin verdiği bir resepsiyonda Atatürk, Büyükelçi Lev Mihayloviç Karahan’a ‘Cumhuriyet Bayramı kutlama mesajının neden önder Stalin yerine Cumhurbaşkanı Kalinin tarafından gönderildiği yönünde sitemlerini bildirir ve mesaj Stalin’e iletilir. Karahan Nisan 1937’de geri çağrılır, 16 Aralık 1937’de yabancı bir ülke hesabına casusluk yapmak ve vatana ihanet suçlarından idam cezasıyla kurşuna dizilir; The Times’a göre yargılanmadan infaz edilmiştir. Atatürk ve Stalin arasında 15 yıl boyunca hiçbir görüşme yapılmamıştır.

Yazılarından yararlandığım Cem Gürdeniz ve bir yıldan uzun süre emrinde çalıştığım Haluk Sayın amirallerim başta olmak üzere, Montrö konusunda bizleri uyaran tüm amirallerimize teşekkürler. Ukrayna’daki olayların perde arkasını 2015’te Amerikalı Siyaset Bilimi profesörü John Mearsheimer özetlemiş, ünlü yönetmen Oliver Stone 2016’da “Ukraine on Fire” filminde belgeselleştirmiş. Olacakları da öngörmüşler; izlemenizi öneririm.