Aşık Veysel, Nazım Hikmet ve Adnan Menderes’in ortak yönleri ne olabilir?” diye düşündüyseniz, hemen söyleyeyim: İki büyük şair de farklı nedenlerle Menderes’e hitaben şiir yazmışlardı…

1950’de iktidara gelen Menderes’in Atatürk devrimlerinden sapmasından rahatsız olan Aşık Veysel’in oğlu Bahri Şatıroğlu o dönemdeki baskıyı şöyle anlatıyor: “... babamın bu ovadan dışarı çıkmasını, çalıp söylemesini yasakladılar… Vali, babamın Vatan Cephesi'ne kaydolması, Demokrat Parti’ye geçmesi için çok gelip gitti.” Belletmenlik yapmış olduğu Pamukpınar (Yıldızeli) Köy Enstitüsü’nden içeri alınmayınca, Aşık Veysel 1958’de şu şiiri yazar: “Demokrasinin budur rejimi/ Vatan milletindir, kim kovar kimi/ Sıkma savcıları, kovma hakimi/ Şekavet yok, adalet var bu yolda

Topkapı'da, Kayseri'de, Uşak'ta/ Kimin hakkı vardır, bu sefil halkta/ Parmaklar oynuyor türlü nifakta/ Selamet yok, felaket var bu yolda

Radyo denilen milletin malı/ Neşriyatlar tarafsızca olmalı/ Hakimiyet milletindir bilmeli/ Esaret yok, hep millet var bu yolda

Manasız mantıksız Vatan Cephesi/ Vatan milletindir bu neyin nesi/ Maksat Menderes'in seçim dalgası/ Menderes yok, memleket var bu yolda

Milletsiz bir devlet yoktur olamaz/ Eğri bakan aradığın' bulamaz/ Hiçbir parti ebediyen kalamaz/ Şikayet yok, nihayet var bu yolda

Veysel söyler ama duyulmaz sesi/ Doğru diyene diyorlar asi/ Böyle değildi şu demokrasi/ "Tahkikat" yok, hürriyet var bu yolda.

***

Nazım Hikmet ise Menderes’in emperyalizmin çıkarları doğrultusunda, Kore’ye bir Türk tugayı yollanmasını ve 721 askerimizin hayatını kaybetmiş olmasını ağır biçimde eleştirmişti. “Müttefik güçler, en ucuz askeri Türkiye’den temin ediyor, bir Türk askerinin maliyeti 23 cent’e denk geliyor” diyen ABD Savunma Bakanı John Dulles’e hitaben ’23 sentlik asker’ şiirini yazmış, ölen bir yedek subayımızın Menderes'e söylediklerini 25 Haziran 1959’da şöyle kaleme almıştı, ‘Diyet’ şiirinde:

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki gözünüzle bakarsınız,/ iki kurnaz,/ iki hayın,/ ve zeytini yağlı iki gözünüzle/ bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli/ ve topraklarına çiftliklerinizin/ ve çek defterinize.

Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki elinizle okşarsınız,/ iki tombul,/ iki ak,/ vıcık vıcık terli iki elinizle/ okşarsınız pomadalı saçlarınızı,/ dövizlerinizi,/ ve memelerini metreslerinizin.

İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,/ iki bacağınızla çıkarsınız/ huzuruna Eisenhower’in,/ ve bütün kaygınız/ iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri/ halkın tekmesinden korumaktır.

Benim gözlerimin ikisi de yok./ Benim ellerimin ikisi de yok./ Benim bacaklarımın ikisi de yok./ Ben yokum.

Beni, Üniversiteli yedek subayı,/ Kore’de harcadınız, Adnan Bey./ Elleriniz itti beni ölüme,/ vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.

Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan/ ve ben al kan içinde ölürken/ çığlığımı duymamanız için/ kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.

Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,/ ölüler otomobilden hızlı gider,/ kör gözlerim,/ kopuk ellerim,/ kesik bacaklarımla peşinizdeyim.

Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,/ göze göz,/ ele el,/ bacağa bacak,/ diyetimi istiyorum,/ alacağım da.

***

Asılması hem yanlış hem hukuksuzdu, Adnan Menderes’in. Ancak bazılarının iddia ettiği gibi ‘demokrasi kahramanı’ mıydı? Kore’ye asker göndermesi, Türkiye’nin mi, yoksa emperyalizmin mi çıkarınaydı? Aynı soru, Kanal İstanbul ve Afganistan’a asker gönderme için de geçerli. Tarihimizle övünelim ama yapılan yanlışlardan da ders alalım… ‘Hayati ve zorunlu’ olmadıkça, milletler için savaşın bir cinayet olduğunu söyleyen Atatürk’ün yoluna bir dönebilsek.