İnsan önce kendi gücünü, varlığını, özgüvenini, duyarlılığını, erdemini, bilinçli yaşam sınırlarını tanımak durumundadır.
İnsan yaradılışı, oluşumu gereği anlama, kavrama yeteneği olan varlıklardır; anısal belleğe, düşünme, algılama, anımsama, bilişsel ve tinsel yeteneklere sahiptir.
Ayrıca içgözlem, özeleştiri yapma, kişisel düşünceler edinme, hayal kurma, varoluş üzerine görüşler geliştirme bağlamında yeteneklidir.
Bunca özellikleri, yetenekleri, gücü barındıran insan iyilik, sevgi, saygı, barış, dayanışma, erdemli duruş gibi kavramları kendinde buluşturduğu sürece, insan gerçekliğinin, sorumluluğunun da gereğini yerine getirmiş olur.
***
Yalan, iftira, döneklik, iki yüzlülük, acımasızlık, pişkinlik, utanmazlık…İnsanın yüz kızartıcı halleri…
Bu sözcüklerin anlamını öğrenmeye, tanımını yapmaya, içeriğini açmaya gerek yok sanırım. Bu sözcükleri duyan erdemli, onurlu, insana saygılı, sorumluluk duygusu içinde olan bilinçli kişilerin yüzündeki anlatımı anlıyorum, rengi tanıyorum.
***
"Utanma", Türkçe kökenli bir sözcük. Eski Türkçede "ufalanmak" eylemiyle bağlantılı bir kökten gelir, zamanla "utanma duygusu" anlamını kazanır.
TDK sözlüğünde "utanma" sözcüğünün karşılığı "hicap, hayâ, utanç" gibi anlamları içerir. Yaptığı bir işten, bulunduğu durumdan sıkıntı duymaktır.
***
KÜŞÜM ÇINLAMASI (Neziher Y. 2011) adlı şiiri kitabım, çocukken kasabamda çok duyduğum, anlamını sonradan öğrendiğim yöresel bir sözcüktü.
Kaygı, kuşku dışında, utanma, çekinme anlamlarını da içeren bir sözcük olduğunu sonradan öğrendim. Saygıya dayalı, özellikle birini rahatsız etmeme kaygısı taşır. Eskilerin çok kullandığı mahcubiyeti de karşılar.
“Küşüm / eski bir kasaba türküsü dilimde” diye başladığım Küşümlü Salıncak şiirimi şöyle bitirmişim: “aklıma girip şeytanlar gibi / oynar güneşimle küşüm / ama aklım olgun, içimde büyümeyen güzel çocuk / her tünelden kara çıkan trenin / utandırır, aklar yüzünü”
Bu yaşa geldim; hâlâ o küşümlü, utangaç, mahcup çocuğu taşırım içimde! Farkında olmadan yanlış bir iş yapmışsam, birini gücendirmiş, kırmışsam, o utangaç, küşümlü çocuğun yüzü kızarır.
Utanmak, özeleştiri yapmak, duyarlılığımı korumak beni küçültmez; tersine daha olgunlaştırır, insanlığımı anımsatır.
***
Nereden geldim utanmak konusuna? Durup dururken değil elbette.
Basından aktarıyorum haberi:
Geçen hafta TBMM’de bütçe görüşmelerinde, CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “iktidarın mülakat ve işe alım sürecini” örnekler vererek eleştirdi…
Yüzbinlerce kişi işsizlikten kavrulurken, 4 dönem milletvekilliği yapmış eski bir AKP’linin Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirildiğini anlattıktan sonra şöyle devam etti:
Onun mahdumu boş mu kalsın, fakülteden mezun olmuş derhal Enerji Bakanlığı’na müşavir yapmışsınız. Şimdi Ticaret Bakanlığı’nda genel müdür yardımcısı.
Kızı da boşta mı kalsın? Onu da tıpkı oğlu gibi sınavsız mülakatsız Meclis’e almışsınız. Hiç mi utanmıyorsunuz be kardeşim?
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in bu sözlere yanıtı gündeme oturacak denli ilginçti:
-Arka arkaya insanlara dönüp “utanmıyor musunuz” dediğinizde nasıl bir cevap bekliyorsunuz ki?
“Evet utanmıyoruz, gurur duyuyoruz yaptığımız işten. Gurur duyuyoruz, neden utanalım. Neyinden utanacağız yani… Bu nasıl bir üsluptur?”
***
Utanmazlığın resmi çizilir diye sorsa şair? Çizmeye gerek var mı? Her gün öylesine utanmazlığı belgeleyen sözler, resimler, fotoğraflar dolaşıyor ki ortalıkta…
Ayrıca ele fırçayı alıp tuvalin başına oturup boyaya saldırıp utanmazlık resmi çizmeye gerek var mı dostlar?
Utanmanın da erdemli bir duruş ve davranışş biçimi olduğunu unutmayalım; ama utanmazlardan da hesap soralım!
ATLANTA-WOODSTOCK / 16 ARALIK 2025