9 Eylül Gazetemiz 10. Yaşını kutladı. Bağımsız gazeteciliğin sembolü olan “Gazetecilerin Gazetesi” 9 Eylül, umarım yüz yıllık tarihe özgürlüğün öncüsü olarak ulaşır. Ve ben 9 Eylül Gazetesi’nde ilk yazımla sizinle buluşmanın gururunu yaşıyorum. Yıllarca İzmir’de önemli kurumlarda halkın sesi olmaya çalıştım. 1980 yılında başladığım gazetecilik hayatıma birçok arkadaşım gibi önce polis-adliye muhabirliği ile giriş yaptım. Yaşı bizimle veya daha büyük olanlar bilir. 1980 yılı Nisan ayında Anadolu Ajansı İzmir Bölge Müdürlüğü’nde başladığım gazetecilik hayatım; 6 ay sonra 12 Eylül Askeri darbesi ile birbirini izleyen hikayelerle doldu taştı. Darbeden bir gün sonra 13 Eylül’de gece nöbetinde iken kurumun deneyimli polis muhabiri ağabeyim rahmetli Tuncay Atilla ile Anadolu Ajansı binasına yanında bir kişi ile birlikte geldi. Uzun boylu dinamik görünümlü kişinin MİT Bölge Başkanı olduğunu daha sonra öğrendim. Üstelik MİT’i o tarihlerde Çankaya’da “Kale Arkası” olarak bilinen ve tüm basın kuruluşlarının yer aldığı bölgedeki AA Bölge Müdürlüğü binası yanında tütün depolarının en üst katında kurulan bir merkezden idare ettiklerini öğrendiğim. Burnumun dibindeki MİT’çilerden böyle haberdar oldum.

Doğduğum yıl olan 1960 darbesini kitaplardan okuyan ben, henüz 20 yaşında gazeteciliğe adım attıktan sonra darbe yaşadım. İşte o yıl siyaset askıya alındı ve özgürlüklerin de yok edildiği günler başladı. Kurulan askeri mahkemelerde suçlu suçsuz herkes yargılandı. Sayısız idam kararı alındı. Darbeci General Kenan Evren ve arkadaşları, üniversitelerden tasfiye süreçlerini başlattı. Üniversitelerden atılan akademisyenler işsiz kalınca onlar için en kıymetli sektör kitap ve ansiklopedi pazarlamak oldu. Ülkenin en değerli eğitmenlerine kıydılar.

Siyasetin özgürlüğünü o tarihlerde kısıtlayanlar, 17 yaşındaki çocuklar için idam kararını aldıranlar yıllar sonra kolay ölmediler, ızdırap içinde dünyayı terk ederken cenazeleri mecburi bir grup tarafından kaldırıldı. Uğur Mumcu için milyonlar sokaklara döküldü ama Kenan Evren’in töreninde ayıp olmasın diye veya protokol gereği bazı kişiler yer aldı. Bu ilk yazımın başlığını açarken çok düşündüm. Türkiye “proje” diye tanımlanan ve yönetimin uluslar arası güçlerin elinde olduğu iddia edilen siyasi partilerin egemenliğinde yönetilerek bu güne geldi. Son 22 yılın iktidarı ise özellikle bizim basın sektöründe özgürlüklerin kısıtlanması konusunda inanılmaz kararlara halen imza atıyor. Son günlerimiz sektörümüz ile ilgili büyük tartışmalar ve sıkıntılar yaşıyor. Alınan kararlar, iktidarı destekleyen Anadolu basınını bile kırıp geçiriyor. Ve siyasetteki özgürlükler bazı anlamlarda yukarıda yazdığım 12 Eylül darbesi sonrasını adeta aratıyor.

İzmir’de 12 Eylül’de kurulan askeri mahkemelerini sürekli izleyen ender gazetecilerden birisiyim. Ve şunu iddia ile söylüyorum ki, kendisini sivil olarak tanımlayan bazı mahkemelerimizden çıkan kararlar inanın 12 Eylül mahkemelerini olumsuzlukta geçmiş durumda. Türkiye son günlerde en çok hayat pahalılığını konuşuyor. Ve inanılmaz bir demeci Diyanet İşleri Başkanı veriyor. “Pahalılık Allah kaynaklı” anlamında açıklama yapıyor. Kendi işini bırakıp, siyaseti doğrudan yönetme telaşına giriyor. Oysa halk için yapılan siyaset, yukarıda belirttiğim nedenle ülkeyi doğru noktalara taşıyacak tek çıkış yolu.

Ben de bundan sonra 9 Eylül Gazetemiz aracılığı ile sizlerle siyasi gelişmeleri paylaşacağım. Bu dertleşmelere katılmak isteyenlerin mesajlarını da bekliyorum. Kalın sağlıcakla..