Dünyadan uzak deryaya yakın ve deryadan uzak dünyaya yakın yeryüzü köşelerinde, kendilerine düşen türbülanslar eşliğinde sağ kalmaya çalışan Göztepelilerin ömründen 168 saat daha geçerken… Şehri memleket İzmir’in gözbebeği Göztepe… Ligin yedinci haftasında Adanaspor’u… Baskın ama verimsiz bir oyunun ardından, bu sezonun en sık skoru 1-0 ile geçmeyi ve dördüncü ilk iç saha maçında ilk galibiyetini almayı başardı…

***

Maçtan kısa notlar geçecek olursak… Takım maça pek çok taraftarın kafasında “Tijanic- Yalçın-Palmer üçlemesi dışında bir olasılık yok mu?” ve “Celil neden ilk 11 değil ?” sorularını oluşturarak… Yoğun bir taraftar desteği altında ve oldukça hareketli başladıysa da… Mame Diouf kafasına kondurulabilen ortalarda kendisinden beklenen patlamayı yapamayınca ilk devre golsüz bitti. Takım beklendiği üzere ikinci devreye de yoğun baskıyla başladı… Neyse ki bu sefer golü bulmayı başardılar. Yaklaşık 100 dakikalık kötü son vuruş denizinde müsabakanın tek golü iki bekin katkılarıyla, Yunus Emre Gedik asistinde Ogün Bayrak’ın sert ve çok şık şutu ile geldi…Gözümüzün bebeği, gol sonrasında artık alışıldık üzere -galibiyete rağmen protestolara neden olan oyun planına- tekrar geçti. Topu rakibe verip kendi birinci bölgelerine çekildiler. Ama neyse ki bu sefer -takım ve Mateusz Lis - iç sahada da gol yememeyi başararak yedi maçta 11 puana ulaştı. Bunu yaparken bir kez daha >1 gol atamadılar… Biz fanilerin anlayamadığı şeylerden biri takımın taçları maçın tamamında deplasmanda gibi atmasıydı. Göztepe’nin çocuklarından Yalçın Kayan özellikle ilk devre takımı ayakta tutan topu ileriye taşımaya çalışan temel isimlerdendi ana ikinci devre yoruldu izlenimi verdi. Bir solaktan beklenebilecek yaratıcılığı bir solaktan beklenebilecek son vuruş/pas zenginliğiyle birleştirmeyi başaracağı günü –günün birinde bunu başarırsa milli takımlık olmayı da başarabilir- beklemeye devam ediyoruz. Mamah kendi normalinin altındaydı. Takımın defansı yavaş yavaş birbirine alışıyor ve rakibe daha az açık veriyorlar… Ama bunu daha iyi bir hücum varyasyonlarıyla henüz besleyebilmiş değiller. Ümit Akdağ maçın genelinde fena değildiyse de son dakikada rakip gol atamadıysa bu Lis sayesinde oldu. Oyuna sonradan giren Doğan Erdoğan da taraftara gayet olumlu izlenim verdi.

***

Bir kısa fitbol dışı anekdot... Ülkemize sürü sepet uluslararası madalya getiren sevgili Yasemin Ecem Anagöz’ün keyfi bir şekilde okçuluk milli takımına alınmamasını sırf Göztepeliler değil bütün ülke anlamakta zorluk çekiyor. Bu konuyu dile getiren bir pankartın stada alınmamasını ise tanımlayacak bir kelime bulamıyorum.

***

Velhasıl-I kelam… Ne mutlu Göztepelilere ki yedi maçta 11 puana ulaşan takımın defansı geçen sezon sonu performansına yaklaştı. Buna karşı sevgili Yusuf Tasmacı’ya atıfta bulunarak, ligin bulduğu pozisyonu gole çevirme olasılığı en düşük takımlarından biri olmaya devam ediyorlar. Bunun sebebi Kokovic mi yoksa sayın Rasmus Ankersen, sayın Dragan Solak, Sports Republic veya elini Göztepe’den çekmiyor gözüken sayın eks Başkan Mehmet Sepil’in… Pintilik başa bela, takımın eksikliklerini tamamlayamamış olması mı? Bence birisi istifa edecekse bu Kokovic değil -ki Celil Yüksel’i oynatmayışını anlayamasam da bunca eksikle fena puan almadığı kanısındayım- taraftarın kulübüne üye olmak istemesi gibi çok temel ve demokratik bir talebe hayır demeye devam derken, taraftarına kulaklarını kapamaya devam eden ve Kokovic’e gerekli transferleri yapmayanlar olmalı. Kendi adıma Göztepe’nin bütün maçları 1-0 alacağını bilsem hayır demezdim ama herkes hemfikir değil bu konuda… Evet, hep dediğimiz gibi var olan oyunculardan kimse sakatlanmaz, İsmail Köybaşı ve Ahmet Ildız takıma katılmayı başarırsa ve teknik kadro Diouf’u yükseltebilirse, oyun ve sonuçlar da farklı olabilir… Ama ligin aşağı yukarı beşte biri bitti bile. Önümüzde Boluspor deplasmanı var… Gelen günler geçen günlerden güzel olsun.