Geçtiğimiz hafta; Dünya Kanserle Savaş haftası ve Dünya Sağlık Günü olarak kutlandı.
Günümüzde, insan sağlığı artık yaşadığımız çevrenin, ekosistemin sağlığı ile birlikte anılmakta! Çevresel kirlenmenin olumsuz etkileri; anne karnındaki yaşamdan itibaren başlar ve yavaş yavaş anne karnında bebeğe zarar verir. Trafiğe çıkan araç sayısının her gün artması ozon tabakasında incelmeye sebep olmaktadır. Ayrıca ormanların; kağıt üretimi, toprak genişletilmesi gibi sebeplerle kontrolsüzce kesilmesi, ağaçların oksijen salınımını kısıtlamaktadır. Fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar atmosferi kirleterek oksijenin azalmasına ve asit yağmurlarına sebep olmaktadır. Bunlar hava kirliliğine sebep olan eylemlerimizden sadece birkaç tanesi! Ne yazık ki daha birçok sebeple dolaylı veya doğrudan kirlilik yaratmaktayız. Sanayi ve teknolojinin gelişmesi, dünya nüfusunun kontrolsüzce artması ve doğal kaynaklarımızın bilinçsizce aşırı tüketimi; sera gazı emisyonlarının, su, toprak ve hava kirliliğinin artmasına neden olmakta. İnsanoğlunun yarattığı kirlilikten de yine en çok kendisi ve gelecek nesilleri zarar görmekte!
Hava kirliliğinde en çok açığa çıkan gazlardan biri olan sülfürdioksit, solunum problemlerine yol açarak akciğer dokularını zedeliyor. Eğer kirlilik önlenemezse akciğer kanserine yol açabiliyor. Havada bulunan kurşun çocuklarda beyin hasarlarına, nitrojendioksit ise astıma sebep oluyor. Kirli hava sadece insanlara zarar vermiyor. Havayı soluyan başta kuşlar olmak üzere birçok hayvan türünü canlı cansız doğadaki tüm organizmaları olumsuz etkiliyor. Yağan asit yağmurları toprak kalitesini düşürerek bitki ve ağaçların kurumasına neden oluyor. Asit yağmurları ile toprakta biriken kirlilik tarımsal faaliyetler sonucu meyve, sebzelere ve hayvanlara dolaylı olarak da yine insan vücuduna geri dönüyor. Fabrikalardan atılan arsenik, siyanür, fenol gibi toksik ağır metallerin sulara karışması yeraltı ve yüzeysel sularımızın kirliliğinin başlıca sebebi! Bölgemizdeki Gediz, Küçük ve Büyük Menderes, Bakırçay havzaları gerek endüstriyel gerekse tarımda bilinçsizce kullanılan kimyasallar nedeniyle 4. sınıf çok kirli sular grubunda yer almakta ve yıllardır yapılan çalışmalara rağmen, tüm katmanlardaki (!) bireyler bir türlü bilinçlenemediği için havzalarımız hala çok kirli sular kategorisinde akmaya devam etmektedir. Tabii bu sularla sulanan ve aşırı hormonlarla büyütülen her türlü bitki ve sebzeyi yiyen biz insanlar da kanser olma adaylarıyız doğal olarak!
Diğer yandan tankerler ve borularla taşınan petrolün kaza sonucu denizlerimize karışması telafisi güç kirlilikler yaratmaktadır. 2010 yılında meydana gelen dünyanın en büyük çevre felaketi olarak adlandırılan petrol sızıntısında 5 milyon varil petrolün körfeze yayıldığı ve bunlardan en fazla 800 bin varilin temizlenebildiği tahmin ediliyor. Bu sızıntıda 11 kişi öldü; sayısız balık, kuş ve bütün canlılar olumsuz bir şekilde etkilendi.
Bundan tam 30 sene önce yine nisan ayında gerçekleşen Çernobil nükleer kazasında olduğu gibi, bu sızıntının da etkisinin çok uzun süre devam edeceği tahmin edilmektedir. Bugün hala Çernobil kazası sebebiyle özellikle Karadeniz bölgesi ve civarında yaşayan çocuklarda özellikle tiroid kanseri, anomali doğumlar ve yetişkinlerde de birçok çeşitli kanser vakaları gözlemlenmektedir. Çünkü yayılan Radyasyon insan vücudunda bağışıklık sistemini çökerterek kansere sebep olmaktadır.
Hastalıkların artması, sağlığımızı kaybetmemiz doğrudan çevre kirliliği ile bağlantılıdır. Kanseri ve salgın hastalıkları azaltmak ve daha sağlıklı bir nesil yetiştirmek istiyorsak öncelikle yaşadığımzı çevreyi korumak ve temizlemek zorundayız. Biz doğaya nasıl davranırsak doğa da bize aynı şekilde davranır. Temiz tuttukça sağlık, kirlilik yarattıkça da hastalık bulacağız!