İktidara geldikten 23 yıl sonra, belediyelerin çoğunu CHP’ye kaptıran AKP, hayvanseverler tarafından ‘Katliam Yasası’ olarak adlandırılan tasarı ile iki gizli amaç güttü, kanımca. Çoğunluğu AKP’ye oy vermeyen halk kesimi ile CHP’li belediyeleri karşı karşıya getirmek ve SGK borçları nedeniyle ödeme güçlüğü çeken belediyelerin yüklerini daha da arttırmak…

Hayvanseverler bu tuzağa düşmemeli… Belediyeler yasa gereği, suçlu duruma düşmemek için şikayet edilen köpekleri toplamak zorundalar, ama tek bir köpeğin bile ölmemesi ve en iyi koşullarda yaşamlarını sürdürebilmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Hayvanseverler aynı amaçlar doğrultusunda belediyelerle el ele verip, ortak projeler üretirlerse can dostlarımız kurtulur ve AKP’nin planı ters teper.

5 yaşından bu yana çok sayıda hayvan besleyen, beslemeyi sürdüren ve 20 yıldır köpeklerden insanlara bulaşan bir enfeksiyon üzerinde çalışan bir bilim insanı olarak, yıllardır bir orta yol bulmak için çaba sarf ediyorum. 12 yıl kadar önce hem insanları, hem sahipsiz köpekleri korumaya yönelik kanun değişiklikleri hazırlayıp, yetkililere sunduk ve çözüm yolları üzerinde çalışıyoruz. Sevgili Dr. Cemil Tugay ile Karşıyaka Belediye Başkanı olduğu dönemde başladığımız çözüm odaklı bir araştırma sürüyor.

İzmir Kent Konseyi Hayvan Hakları Çalışma Grubu’nda yaklaşık bir yıldır birlikte çalıştığımız, Başkanımız Kutay Özkan’ın bana gönderdiği mesajı, izniyle paylaşıyorum. Hayvan hakları savunucusu da olan Sevgili Kutay özetle, yıllarca baktıkları canlarını kaybeden insanların panik, öfke ve üzüntü ile AKP’den çok, CHP’yi suçladıklarını; bir iletişimsizliğin söz konusu olduğunu; çözümün kilit noktası olan gönüllü - belediye işbirliğinin sekteye uğradığını, kimsenin çözüm öneremediğini, köpeklerin toplanması için şikayet olduğunda veteriner hekimlerin arada kaldığını belirtmiş ve şu önerilerde bulunmuş: Belediyelerle işbirliği içinde sahiplendirmeye odaklanmak, belediyenin kent hayatına uyumlu, saldırgan olmayan köpekleri toplamamasını sağlamak, yeterli sayıda kurulacak doğal barınakların gönüllülerin gözlemine, hatta çalışmalarına açık olmasını sağlamak…

Bu önerilerin tümüne katılıyorum; zaten hazırladığımız kanun değişiklik tasarısı, tam da bunları hedefliyordu… Saldırgan köpekler toplanmalı ama uysal olanlar kısırlaştırılıp, aşılandıktan ve antiparaziter ilaçlar uygulandıktan sonra, alındıkları ortama bırakılmalı ve bu ortamda periyodik olarak antiparaziter ilaç almaları sağlanmalı… İnsanları ve hayvanları koruyan bir orta yol olarak, bu önerilerim halen geçerli. Böylece olası saldırıların yanında, köpeklerden insanlara bulaşabilen bazı enfeksiyonlar da büyük ölçüde önlenebilecek.

Geçtiğimiz hafta Ankara’da gerçekleşen Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü işbirliğiyle düzenlenen Ulusal Patojen Önceliklendirme Çalıştayında, Türkiye’de en çok ihmal edilen enfeksiyonların başında ekinokokkoz ve leyişmanyaz adlı ölümcül olabilen enfeksiyonların geldiğini dile getirdim. Bulaşmalarında köpeklerin önemli rol oynadığı bu enfeksiyonlardan kistik ekinokokkoz (kist hidatik) tüm Türkiye’de yaygınken (yaklaşık her 163 kişide 1), alveoler ekinokokkoz Erzurum, Kars gibi karlı bölgelerde görülüp, karaciğer kanseri gibi davranıyor; hastaların birçoğu karaciğer nakline gereksinim duyuyor veya ölüyor. Bu bölgelerde serbest dolaşan köpeklerin yüzde 10-15’inde bu enfeksiyonun etkeni Echinococcus multilocularis saptandı ve bu çok önemli bir sorun. İzmir ve çevresinde, köpeklerde ve insanlarda ölümcül olabilen iç organ leyişmanyazı da giderek yaygınlaşıyor; sıcakların başlamasıyla köpeklerimizi deltametrin içeren tasmalarla korumak şart.

Sonuçta, daha çok köpeğin sahiplenilmesi, tek bir köpeğin bile ölmemesi, can dostlarımızın daha iyi koşullarda yaşamaları, belediyelerimizin ve veteriner hekimlerimizin de amacı.

Ve hayvanseverlerimizle işbirliğine hazırlar…