Azalacaklarına artıyorlar. Resmi rakamlara göre ülkedeki Suriyeli sayısı Mayıs ayında 122 bin kişi artarak 3 milyon 606 bin kişiye ulaşmış.

Gayri resmi rakamlar 4 milyonun üzerinde bir rakamı işaret ediyor.
Bunlar gerçekten mülteci mi? Gerçekten savaştan mı kaçtılar? Dünyanın hangi ülkesinde 4 milyon mülteci var? Ne biçim mülteci ki bunlar bayramda ülkelerine gidiyor, bayramlaşıyor sonra yeniden iltica ediyor (!) Almanya'da Suriyeli sayısı bizim üçte birimizden az.

Onları da ülke dışına çıkarlarsa bir daha almıyorlar. Lübnan en akılcı davranan ülke.

Suriye rejimi ile görüşmeler yapıyor. Geçen yıldan bu yana kafileler halinde ülkelerine gönderiyor Suriyeliler'i. 87 binini şimdiden sepetlemişler.

Bizimkiler ne yapıyor? Bunlar oy deposu olacak ya.

Vatandaşlığa alıyorlar. Aslında vatandaş olmak pek de işlerine gelmiyor.

Nasılsa ekmek elden, su gölden.

Vergi yok, sağlık hizmetleri parasız, 600 bin çocuk ilk ve orta öğretimde, üniversiteye girişte yabancı kontenjanı var.

Ülkelerinde yalan-dolan okullara gidenler burada denklik olanaklarından yararlanıyor.

Kızılay Kart da ceplerinde.

Oh ne ala memleket. Sağlık hizmetleri parasız dedik.

İlaç da bedava. Adana'da bunların bir bakkal dükkanına yapılan baskında yüklü miktarda değişik markalarda ilaç bulunmuş.

Al devletten beleş ilacı, düşük fiyatla sat millete... Değişik iddialar var; Savaş sırasında yüzünden vücudundan yara alan Suriyeliler için özellikle Kilis'e çok sayıda estetik cerrahı gönderilmiş.

Şimdi savaş bitti. Sahte rapor alan bazı Suriyeli hanımefendilerin bu cerrahlara beleşten burun, göğüs, yüz gerdirme gibi operasyonlar yaptırdıkları iddiaları havada uçuşuyor.
Lüks içinde yaşayanları var. Yine Adana'da bir bilardo salonunun arkasına kapalı yüzme havuzu yaptırmışlar. Su kaydıraklarında kayıyorlar.

Savaşın stresini üstlerinden atıyorlar. Mudanya'da plajda atla geziyor, derme çatma çadır kuruyor, donla denize giriyorlardı. Belediye kulaklarından tuttu bunların plaja girmelerini yasakladı.

Bütün belediyelere örnek olmalı.
Misafirlikse bir yere kadar. Artık bunlara güle-güle demenin zamanı geldi.

Ancak bu iktidar döneminde zor gibi görünüyor.

Bunların ülkelerine gitmesi için önce bu iktidarın gitmesi gerekiyor...


Pazar günü canlı yayına çıkacaklarmış.

Yapılmış bir seçimin kazananı ve kaybedeni televizyonda tartışacaklar.

Bu yayın 31 Mart seçimlerinin iptal edilmesini meşrulaştırmaz mı?
Böyle canlı yayın olur mu? Sürelerin eşit olmasını anlıyoruz da, soruların eşit olması ne iş?

İstanbul'dan başka konu yokmuş, olur mu? Belediye Başkanlığı'na aday olan bir kişinin kendisinin ve ailesinin servetini sormayacak mısınız? İmamoğlu'nun 18 günlük Belediye Başkanlığı var.

Dünya kadar yolsuzluk ve pislik ortaya çıkardı.

Bunu Yıldırım'a soramayacaksınız diye İmamoğlu'na da anlattırmayacak mısınız?
Dağ fare doğuracak. İki aday da aylardır dinlediğimiz projelerini anlatacak.

Yayından iki gün sonra akılda birşey kalmayacak.

''Canlı Yayın'' ölü doğuyor. İsmail Küçükkaya iyi bir gazeteci olabilir.

Ama madem Foks Televizyonu'ndan bir kişiyi seçtiniz, niye Fatih Portakal değil?
Cin olmadan şeytan çarpmaya çalışıyorlar. Akılları sıra yandaş olmayan bir televizyondan moderatör seçerek ''Biz deplasmanda da oynarız'', ''Kendimize güvenimiz tamdır'' algısı yaratmaya çalışıyolar. Uğur Dündar ismini Binali Yıldırım kendisi mi buldu sanıyorsunuz?
Daha Uğur Dündar'ın adı çıkar çıkmaz özellikle sosyal medyada linç kampanyası başlatttılar.

Akılları sıra 50 yıllık gazeteciyi Kurtlar Sofrası'nda meze yapacaklardı.

Uğur Dündar'la konuştum.

Sosyal medyada yazılan bütün gerekçeler gerçek dışı.

Yalnızca iki adaya ve demokrasimize zarar vermemek amacıyla görevi kabul etmemiş.

Durum bundan ibaret.