12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin siyasi, sosyal ve kültürel sonuçlarını tüm ağırlığıyla yaşıyor olsak da bu dönem yeni kuşaklar tarafından çok iyi bilinmiyor. Usta öykücü Polat Özlüoğlu'nun ilk romanı Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar, baş kahramanı Meşhur Hanımın dramatik hikayesi eşliğinde okurlarını 12 Eylül'ün meşum ve karanlık günlerine götürüyor.
'Günlerden Kırmızı', 'Hevesi Kirpiğinde', 'Peri Kızı Af Buyrun', 'Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar' ve 'Sahi Adım Neydi' adlı öykü kitaplarından sonra ilk romanı 'Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar' ile okurlarıyla buluşan Polat Özlüoğlu, İzmir'in edebiyatımıza armağan ettiği usta isimlerdendir.
Polat Özlüoğlu, her şeyden önce romanının baş kahramanı Meşhur Kara ile edebiyatımıza bir hayli ilginç ve özgün karakter kazandırdı. Özlüoğlu ile öncelikle bu kahramanını ve romanda geriye dönüşlerle okuduğumuz yılları, yani 12 Eylül Darbesi günlerini konuştuk...
Demokrasinin askıya alındığı, iyi yetişmiş, duyarlı ve yürekli bir kuşağı gözaltı, işkence, hapis ve infazlarla yok eden 12 Eylül dönemi romanda Meşhur Hanım ve Cezmi Bey'in öyküsü eşliğinde anlatılıyor. Koca bir ömrü, gittikçe koyu bir karanlığa çekilen yalnızlığı, beyninin içindeki çığlık çığlığa kızları, ten acıları, hatırlama ve unutma çabalarını soluk soluğa okuduğumuz Meşhur Kara'nın hayata tutunma çabası, gerçekten büyük bir okuma keyfi vaad ediyor. Bu yüzden sorularımın ağırlık noktasını Meşhur Hanım oluşturdu.
Ancak romana ayrı bir tat katan ve Meşhur Hanımın dünyanın dört bir yanından yaptığı çevirilere dair 13 bölümlük Külliyat'ın varlık sebebini ve ana hikayeye katkısını da ayrıca sormam gerekti.
Polat Özlüoğlu'nun öykülerinde kahramanlar çoğunlukla
"kolay kaybeden, kolay susturulan ve hayatı boyunca türlü yoksunluklara mahkum edilen" çocuk ve kadınlardan oluşur. Yazarın ilk romanında öykülerini kadın kahramanları üzerinden anlatması ona sorulması gereken konu başlıklarından biriydi.
BİR KORKU İMPARATORLUĞU
Yenilerin yabancı olduğu, yaşayanların unuttuğu 12 Eylül'ü Meşhur Hanımın öyküsüyle yeniden gündeme getirdiniz. O günlere dair neler hatırlıyorsunuz?
O dönemde altı yaşındaydım sanırım. Çocukluğun kaygısız sokaklarında her şeyden habersiz yaşamaktaydık. Ama hissettiğimiz bazı şeyler vardı elbette. Sokaklarda askerler vardı, tanklar vardı. Duvarlarda kırmızı boyalarla yazılan devrimci sloganlar ve üstünü örten fırça darbeleri vardı. Dışarı çıkamadığımız eve hapsolduğumuz günler vardı. Ve tanımadığımız uzak mahallelerdeki komşuların kaybolan oğulları, kızları vardı. Ancak o kötülüğün, o karanlığın farkında değildik zaten Bir zaman sonra yasakların, sansürlerin üzeri yaldızlı, sahte, sözde özgürlüklerle kapatıldı. İşkence çığlıkları, fişlenmeler, gözaltılar, kayıplar, ölümler, idamlar, cezalar görünmezlikle üzeri örtüldü, çarşaf çarşaf güzellemelerle dolu gazetelerle unutturuldu.
Sanırım bu kadarla da yetinmedi kötüler!..
Kesinlikle!. İşçi sınıfını, sendikaları sindiren, öğrenci hareketlerini susturan, düşünmeyi yasaklayan darbeci bir anlayış ülkenin tepesine bir kâbus gibi çöktü. Çocukluktan çıkarken aslında ülkeye yapılan kötülüğü, zorbalığı, yaratılan korku imparatorluğunu anladık Elbette çeşitli kitaplar, belgeler okuduk, belgeseller, filmler izledik, büyüklerimizi dinledik, üzerine tartışıp konuştuk. Aklımda ilk öykü kitabından beri bu dönemi uzun uzadıya anlatan bir hikâye vardı. Öykünün dar çerçevesine sığmayan bu olay örgüsünü, karakteri layıkıyla inşa edebilmek için yeterince irdeleme olanağı veren roman türüne kapı araladım.
İLK CÜMLEDEN SONRA SU GİBİ AKTI HİKAYE
Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar, nasıl düşlendi, nasıl tasarlanıp yazıldı?
Her şeyden önce yedi yıllık bir çalışmanın ürünü. İlk defa 2018 sonbahar başında ve 2019 ilkbahar sonunda yazıldı. Ardından farklı zamanlarda defalarca bozulup bekletildi ve yeniden kaleme alındı.
İlk beliren figür neydi?
Aklımda yaşlanmaya başlayan, kısa boylu, tombulca, peruklu bir kadın karakter vardı.
Ya olaylar zinciri!..
Olayların günümüzde geçen kısmının peruk dükkanında olacağını, geriye dönüşlerle geçmişin hayaletlerini ve karanlığını çağıracağını, tek bir ağızdan değil, çeşitli anlatı olanaklarını kullanacağımı biliyordum.
Güçlü bir karakterin öyküsünü bir dönem romanıyla nasıl bağdaştırdınız?
Romana başladığımda hikâyenin belli bir dönemde geçmesinin asıl anlatmak istediğim hafıza, unutma ve hatırlama kavramları üzerindeki tartışmayı derinleştireceğini ve zor zamanlarda, tarihi travma dönemlerinde toplumsal bellek ile bireysel hafıza arasındaki uçuruma odaklanacağımı hissettim.
Bir öykücü olarak roman yazmak zorladı mı sizi?
Yıllardır öyküler yazan biri olarak zorlandığımı söyleyemem. Zaten uzun öyküler yazmaya alışmış biri olarak karakterin ve hikâyenin peşinden özgürce gitmek, geniş zamanlara sığınmak aksine daha da hızlı yol almama olanak verdi. Olay örgüsü ve kurguyu çözdükten sonra dikkatle atmosfer ve devamlılık sorununa odaklanmak açıkçası daha kolay geldi. Elbette bilinmeyen sularda yüzdüğümü düşündüğüm zamanlar oldu. Ama iyi okurluğumun romanın yazım sürecinde çok faydasını gördüm. Su gibi aktı hikâye.
YASAKLAR, HAKSIZLIKLAR VE KORKULAR
12 Eylül'ü Meşhur'un yaşadıklarıyla hatırladık. Ama sanki şimdiki gençler gelecekleri alınarak işkenceye tabi tutuluyor, ne dersiniz?
Kötülük ve karanlık sadece şekil değiştiriyor ya da kostümünü yeniliyor, yöntem değiştiriyor. Gücü, sopayı, erki elinde bulunduranın istediği şey sessiz, tepkisiz, koyun gibi bir kalabalık değil mi? Yasaklar, haksızlıklar ve korkular toplumu tektipleştirmek ve dilsizleştirmek için kullanılmıyor mu? Adeta yoksulluğa mahkûm bir kalabalık yaratılmadı mı? Paranın değeri azaldığında, kazancın değeri de azalır. İnsan ne kadar yoksullaşırsa, geçim derdine düşerse, açlık çekerse o kadar çaresiz ve boyun eğen bir topluluğa, bir sürüye dönüşür. Gençlerin, çocukların gelecekleri ellerinden alınıyor, insanların yaşam kalitesi değersizleştiriliyor tüm dünyada. Ama ben umuda inanıyorum. Her karanlığın sonu aydınlıktır.
GÖNÜLLÜ BİR HAYAT SÜRGÜNÜ
Eski tabirle nev-i şahsına münhasır bir karakter yarattınız. Meşhur Hanım için esin kaynaklarınız var mıydı yoksa tamamen sizin hayalinizin ürünü mü?
Meşhur Kara tamamen hayal ürünü bir karakterdir. Ancak gerçekliğini, gücünü o dönemin karanlığını, çaresizliğini, korkusunu, direnişini, yoksunluğunu, kayıplarını yaşamış devrimci mücadele içinde yer almış o güzel kadınlardan almaktadır. O acının içinden geçmiş bir tanıkla bire bir görüşmüşlüğüm olmadı.
Sizin gözünüzde nasıl biri Meşhur Hanım?
Kimsesiz, aidiyetsiz, kimliksiz, hiçbir yere ve kimseye kendini bağlı hissetmeyen bir kadın. Acılardan geçmiş, karanlıkların peşinden sürüklenen, geçmişten gelen hayaletlerle güne uyanan, bir türlü topluma uyum sağlayamamış, gönüllü bir şekilde kendini hayatın dışına sürmüş, insanlarla temas edemeyen, yaşamaktan kaçan bir kadın. Ve bütün bu olumsuzluklara rağmen direnmiş, çözülmemiş, pes etmemiş, devletin üvey evlat yerine koyduğu bir karakterdi. Meşhur hayata karşı mağlubiyetini göğsünde madalya gibi taşıyan bir kadın.
ÇÜNKÜ HER ŞEHRİN MEŞHUR'LARI VARDI
Romanda olaylar X şehrinde geçiyor. Sadece deniz kenarında olduğunu biliyoruz. Bu muğlaklığın sebebi neydi?
1980 darbesinden önce 22 ilde sıkıyönetim vardı. Darbe ile birlikte tüm ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Yani sadece büyük şehirlerde değil, tüm yurtta baskı, şiddet ve zorbalık kanunlarla yasal hale getirildi. Karanlık bir dönem başladı. Yani romanda anlatılan hikâye memleketin pek çok yerinde aynı şiddetle yaşandı. İnsanlar bu baskıyı yıllarca hissetti iliklerine kadar. Bende mekânı bir şehre ipotek etmek istemedim. Yaşanan onca kötülük ve zalimlik bu topraklara özeldi. Şehir belirtmek Meşhur’un yaşadığı acıya, kayba, yoksunluğa bir artı değer kazandırmayacaktı.
TABİİ Kİ ÖNCELİK KADIN VE ÇOCUKLARDA!..
Hep dikkatimi çeken bir şeydi. Romanınızda da birçok öykünüzde olduğu gibi baskın kahramanlar kadınlar!..
Kadın ve çocuklara dair hikayeler anlatmayı önemsiyorum. Çünkü sürekli baskılanıyor ve sesleri kısılıyor. Yani sadece bu zamana dair değil bu durum. Her gün en az bir kadının öldürüldüğü, şiddetin, tacizin, ölümlerin haddi hesabı olmayan bir dünyada kadınları daha çok yazmalıyız. Katiller, cinayet failleri ortalıkta gezerken, yargıda haksız tahrik indirimi, düzgün kıyafetle ceza indirimi alırken, çocuk tacizcileri, katilleri adaletle yargılanmazken elbette yazılmalı bunlar.
Bu ülkede kadın ve çocuk olmanın farklı bir anlamı mı var?
Kadın da çocuk da doğuştan yenik ve eksik başlıyorlar hayata. En kolay onlar kaybediyor, onlar susturuluyor, onlar yoksulluğa mahkûm ediliyor. Birilerinin bunu edebiyata taşıması, romanın, öykünün içine yerleştirmesi, toplumsal bir bellek yaratması gerek. Resmi tarih, kayıtlar, istatistiksel veriler kadın ve çocukları birer rakam olmaktan öteye taşımıyor, adsızlığa hapsediyor. Oysa onların bir hayatı, geçmişi, geleceği, belleği, isimleri ve umutları vardı. Yaşam hakları vardı.
Bir Meşhur Hanım romanı olarak mı okunmalı Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar?
Elbette hareket noktası Meşhur Kara. Onun odakta yer aldığı, onun üzerine kurulmuş, onun etrafında dolanan bir hikâye ile yola çıkıldı. Ama diğer bütün karakterler bu yolculuğu daha yalın ve yoğun bir şekilde hissetmemize yardımcı oluyor. Meşhur’un yaşadığı karanlığa ve aydınlığa, kötülüğe ve iyiliğe doğru yol alırken ülkenin en çetin dönemlerinden biri olan darbe yıllarının yıkımına ve kıyımına da tanıklık ediyoruz. Çünkü elinizde tuttuğunuz roman ne kadar hayal ürünü bir karakteri merkezine alsa da yaşanan her şey tarihi bir gerçekliğe tekabül ediyor.
KÖTÜLER HEP İÇİMİZDEYDİ
Romanın bir önemli karakteri de Cezmi Bey. Onu ve onun temsil ettiği onca kötülüğü yazarken neler düşündünüz?
Belli bir mesafeden bakmaya mecbursunuz yazdıklarınıza. Karakterlerin hepsini sevemezsiniz. Onlarla aranızdaki mesafeyi, soğukkanlılığı korumanız gerekir. Dediğiniz gibi darbe yıllarından sonra biz bu insanlarla aynı sokaklarda yürüdük, aynı otobüslere bindik, aynı apartmanlarda oturduk, hatta aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağladık. Caniler aramıza karıştı. Hiçbirinin alnında o kötülük, karanlık yazmıyordu. Sıradan insanlar gibi utanmadan yüzümüze baktılar, yanımızda durdular, saklandılar. Belki komşuyduk, belki aynı takımı tutuyorduk. Hiçbiri teşhir edilmedi, yakalanmadı, yargılanmadı, çoğu korundu ve paçayı sıyırdı. Yüzleşme olmadı. O yüzden o dönemi tüm yoğunluğuyla ve karanlığı ile yaşamış bir karaktere dair roman yazarken hikâyenin sadece mağdurun ağzından değil de kötünün, failin ağzından yazmak fikri bana kurgu evreninde başka alanlar açtı.
ROMAN İÇİNDE ÇOK ULUSLU ÖYKÜLER
Romanın kendine has özelliklerinden biri de Meşhur Hanımın çeviri seçkisinden oluşan 13 bölümlük Külliyat. Bu bölümlerin romana katkısına dair neler söylersiniz?
Tembel ve vasatın peşinde olan okurları yorma ihtimali olsa da bir romandan daha fazlasını bekleyenler için gerçek bir okuma keyfi vaad ettikleri kesin. Külliyat bölümleri romanın ana temasını ve hikayesini destekleyen öykü parçaları gibi de okunabilir.
Nasıl ve hangi aşamada dahil oldular ana hikayeye?
Romanı yazmaya başladığımda böyle bir fikir yoktu aklımda. İlk yazım süreci bittikten sonra üzerinde çalışırken Meşhur karakterinin çevirmen olması sebebi ile dünya edebiyatından çevireceği eserlerin özel bir külliyatın parçası olması hissiyatı yoğun bir şekilde bana iyi geldi. Önce bir tane çeviri kitap üzerine bir pasaj yazdım. Genel hikâyeye yakışacağını düşündüm. Her bir külliyatın romana güç katmasını ve bağlamı yoğunlaştırıp derinleştirmesini umuyorum.
Meşhur Kara'nın duygu dünyasıyla doğrudan bir ilişkisi var mı bu bölümlerin?
Elbette!.. Meşhur bu eserleri çevirirken bir değişim ve dönüşüm de yaşıyordu. Onunla aynı acıları çeken, aynı karanlığı yaşayan, aynı kayıpları veren ve aynı yaraları olan insanlarla ilgili okuyup çevirdikçe benzerlikler ve duygudaşlıklar kurmaya başladı ister istemez. Herkesin kıyametinin benzer olduğunu anladı, tıpkı faillerin birbirine benzediğini gördüğü gibi ya da yapılan işkencenin bile yönteminin aynı olduğunu fark ettiği gibi. Meşhur ruhunun kuytularına yürüdü dilden dile sırtlanırken cümleleri. Yeni isimler verirken yaralarına başka hayat olasılıklarıyla tanıştı. Bu bölümler romanın soluk almasına da olanak verdi zannımca.
Biz söyleşiye hazırlanırken roman ikinci baskıyı yaptı. Bu başarıyı bekliyor muydunuz?
Romanı bitirirken zor bir dönemi farklı bir bakış açısıyla ve yoğunluğuyla ele aldığımı ve güçlü bir kadın karakter yazdığımı biliyordum. Dolayısı ile romanın ilgiyle karşılanması memnuniyet verici. Elbette bir beklenti oluşmuştu. Önemli olan romanın daha çok okunması ama bunun yanında Meşhur’un edebiyat dünyasında kalıcı bir yere sahip olması duygusu da çok önemli benim için. Çok ayrıksı, farklı bir karaktere ve duygu dünyasına sahip, ruhu yanmış, gövdesi yaralanmış, içinde konuşan kızların olduğu bir kadın Meşhur.