Son dönemde toplumda gözlemlediğim ve aslında herkesi içten içe rahatsız eden bir durum var: İletişimsizlik. Aynı dili konuşup farklı yollara varan insanlar gibi, kimse birbirini tam olarak anlayamıyor, kimse kendisini anlaşılmış hissetmiyor. Evlerin içinde iki kişilik yalnızlıklar hakim. Dostluklar eksik… Peki ama bu iletişim çağında, bu diyalog eksikliğinin altında yatan şey ne?

İlişkilerde -ister dostluk ister aşk -birbirimize yapacağımız en büyük kötülük, birbirimizi idare etmektir. Sahici iletişime izin verilmeyen, sürekli çatışmadan kaçınan ve zaman zaman seslerin yükselmesini tolere edemeyen tarafların samimi ve gerçek bir ilişkisi olamaz.

Kaybetmeyi göze almamak için, sustukça kelimeler içinizde birikir. Söylenemeyenler gün geçtikçe kalbinizde ancak hınç, hırs toplar. Üstelik çatışma devam ediyor, söylenecek sözler gün yüzüne çıkıyorsa, içten bir ilişki devam ediyor demektir. Onu susarak koruduğunuzu sanmayın. Sadece gelmekte olan sonu hızlandırıyorsunuz aslında. Gerçek duygulara geçit vermezseniz, sahteleri sahneye çıkar.

**

Sevdiğim bir düşünürün söylediği gibi, “Bir çiçek açmadığında yetiştiği çevreyi düzeltirsin, çiçeği değil.” Emek verirseniz, mutlaka düzelir. Düzelmiyorsa da, samimiyetiniz meseleyi doğru noktada tutmanızı, erken fark etmenizi, daha az incinip, incitmenizi sağlar. Bu çağın en büyük sorunu iletişimsizlik. Godard'ın söylediği gibi, tüm iletişim araçlarının olduğu çağda iletişimin kendisi yok. Sessiz kabuller sizi bir yere taşımaz. Yanlışa 'yanlış' demek ilişkiyi baltalamaz, aksine ileri taşır. Deneyin göreceksiniz. Ayrıca kimse kahin değil, unutmayın. Siz söylemeden sizi anlayamazlar, ses vermeden duyamazlar. Anlaşılmak istiyorsanız, anlatmanın bir yolunu bulmak zorundasınız ve çok üzgünüm ki; bu yol, susmak değil.

Kırgınlıklar dile gelmezse, içeride kendine kocaman bir yuva yapar ve kalbinizi o yuvadan çıkarmak çok zorlaşır. Her şey vaktinde konuşulmalı, can yaksa da, kalp kırsa da... Sevgi yeterince güçlüyse buradan daha da güçlü çıkacaktır zaten. Kalıcı dostluklar da, uzun süreli ilişkiler de ancak böyle inşa edilir. Kusursuz ilişkiler, dostluklar kendiliğinden oluşmaz. Onlar inşa edilir, büyük bir çaba ve özveri ile. Doğru seçilen kelimeler her şeydir. Ne söylediğiniz kadar onu nasıl söylediğiniz de önemlidir. Edebiyat insanı anlamak için de bize gereklidir. Ne dersiniz?

**

Ben her zaman 'En iyi kişisel gelişim kitabı romandır' derim. Çünkü roman kişiye ayna tutar, yaşadığı topluma da. Murathan Mungan, 'Roman hayatın provasıdır' demişti bir keresinde. Sahiden de farklı yaşam deneyimlerini tatmak, bizden çok farklı düşünen, hisseden, inanan insanları anlamak için en pratik yol romanlardır. Bu hafta sizlere ufuk açacak romanlar ararken, Kalem Ajans’tan sevgili Büşra yardımıma yetişti. Bize dünya edebiyatından, pek fark etmediğimiz ama aslında bilmemiz, okumamız gereken harika bir öneri liste verdi. Ben de onu sizinle paylaşıyorum. Kitap okuyan insan zamanla insan okumaya da başlar çünkü. Birbirimizi ne kadar doğru anlarsak o kadar iyi anlaşabilir, duygularımızı o kadar doğru ifade edebiliriz. İletişim çağındaki bu iletişimsizliği sonlandırmanın bir yolu da buradan geçiyor.

Dünya edebiyatının son gözde örnekleri:

·          Mojca Kumerdej'in "Fragma"sı. Sloven yazarın fantastik bir romanı, kendinizi maceranın, büyünün ve doğanın sınırlarında bulacaksınız.

·          Erlom Ahvlediani'nin "Sivrisinek Şehirde"si. Gürcü yazarın kısa hikayelerinin yer aldığı bir koleksiyondur ve içinde insanın doğası, zaman ve hafıza hakkında düşündürücü öyküler bulunmaktadır.

·          Martha Batalha'nın "Bir Kadının Görünmez Yaşamıkitabı. Brezilyalı yazarın bir kadının hayatındaki kırılganlık, aşk ve özgürlük temasını işleyen bir romanıdır.

·          Merce Rodoreda'nın "Kırık Ayna"sı. Katalan yazarın psikolojik bir gerilim öyküsüdür ve genç bir kadının hayatındaki sırları ve düşünceleri keşfetmemizi sağlar.

·          Dag Solstad'ın "Mahcubiyet ve Haysiyet"i. Norveçli yazarın toplumsal, siyasi ve felsefi meselelerle dolu bir romanıdır ve ana karakterin yaşamındaki sorunlar ve kararları anlatır.

·          Magda Szabo'nun "Iza'nın Şarkısı" kitabı. Macar yazarın annesi ile ilişkisi hakkında bir romanıdır ve ana karakterin yaşamındaki zorluklarla nasıl başa çıktığını anlatır.

·          Ricardo Romero'nun "Başkan'ın Odasıkitabı. Arjantinli yazarın politik bir romanıdır ve iki adamın, politik bir suçla ilgili soruşturma yaparken yaşadıklarını anlatır.

·          Marko Diniç'in "Güzel Günler"i. Sırp yazarın kara mizahı ve trajikomik öyküleriyle dolu bir kitaptır ve karakterlerin birbirlerine karşı tutumlarına odaklanır.

·          Javier Marias'ın "Duygusal Adam"ı. İspanyol yazarın bir romanıdır ve aşk, kayıp, intikam gibi temaları ele alır.