Yazı derslerime katılanların sıkça duyduğu bir isimdir Ingeborg Bachmann. Bana da onu sevdiren İnci Aral oldu doğrusu. Bachmann’ın Frankfurt Üniversitesi’nde verdiği ders notlarından oluşan “Frankfurt Notları” kitabını yeniden elime aldım bu hafta sonu. Beni en etkileyen cümlelerden biri şu oldu yine: Söze sahip olabilseydik, dile sahip olabilseydik, silahlara gerek duymayacaktık... Filistin’de masum siviller ve çocuklar katledilirken okuduğum bu cümle kalbimi daha çok kırdı bu sefer oysa.

***

Her türlü iletişim aracının olduğu bu çağda, sözün sahibi biz değiliz sanki artık değil mi? Kelimeler bazen yetmiyor acıyı anlatmaya. Ingeborg diyor ki; en iyi koşullar altında, yazarın başarabileceği iki şey vardır. Birincisi, kendi çağını temsil etmek, ikincisi de zamanı henüz gelmemiş bir şeylerin temsilcisi olmak. İkisi de oldukça zor ama ikisi de oldukça gerekli.

***

Ben bu konuda saatlerce konuşabilirim doğrusu. Edebiyat sohbetlerime katılanlar buna alışkın elbette. Ama yeni okurları 21 Ekim’de saat 19.00’da Konak Sanathane’de gerçekleşecek Mitoloji Paneli’ne çağırarak, bu konudaki fikirlerini benimle orada paylaşmaya davet ediyorum. Herkese açık ve ücretsiz bu panelde benimle birlikte; Prof. Dr. Akın Ersoy, Doç. Dr. Yasemin Polat ve Doç. Dr. Pınar Fedakar da yer alacak. Alanlarında çok değerli üç akademisyen, mitolojiyi her yönden ele alacaklar. Ben de mitolojinin edebiyatla olan ilişkisinden söz edeceğim.

***

Her şeyin geçici olduğunu bildiğimiz halde ne kadar ciddi bir oyunun içindeyiz değil mi? Herkes rolünü ne kadar önemsiyor. Yarın hayatta olup olmayacağımızı bile bilmezken, sonsuz ömrümüz var gibi planlar yapıyoruz. Oysa mitolojideki öykülere baktığımız zaman, henüz tarihin yazılmaya başlamadığı o vakitlerden kalma mevzuların nasıl da bugünle benzer olduğunu görüyoruz. İnsan değişmedikçe hikaye de değişmiyor.

Ama işte bir an geliyor, birinin yokluğu kalbinize fena çarpıyor. O zaman tek teselliniz, herkesin ve her şeyin yeniden buluşacağı bir başka zamanın hayali oluyor. Geçmişten günümüze, oradan da sonsuza doğru belki de.

***

Büyük acıların büyük cümleleri olmuyor. Sessiz, derinden, kendi içinizde tüketiyor bazı kederler sizi. Onları unutmak için gülüyorsunuz, hayat sizi gülmekten öldürecek kadar komik çünkü... Edebiyat en başta tragedyaları ile bu kara komik hikayenin bir tarafında duruyor. Yaşamın içinde sahiden var olmak, yok olacağını bilmekle mümkün belki de, ne dersiniz? Bize bu felsefi gerçeği en net hatırlatan şey bana kalırsa mitoloji. Tek bir panel konuya dair tüm detayları konuşmak için elbette yeterli olmayacaktır ama bir yerden başlamak gerekmez mi? Uluslararası Mitolojk Film Festivali’nin ilk etkinliği olan bu panel, biraz da böyle okunabilir belki.