Tolstoy’un söylediği gibi, “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya biri bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” 

Biz buna kahramanın yolculuğu deriz. Her iyi öykü ya da roman bir değişim, dönüşüm içerir. Yüksek lisansımı yönetim psikolojisinde yaptığımda her insanın kendi kariyer planının da bir roman kahramanına benzediğini fark etmiştim. Biz de kendi hayatımızın kahramanıyız neticede. Sıkıcı bir yaşam öyküsü yazmamak elimizde. Fakat özellikle gençler nereden başlayacaklarını bilemiyorlar. 

***

İstanbul’da yaptığım söyleşilerde liseli bir genç kızın söz alıp, “Benim bir hayalim bile yok” deyişi kulaklarımdan gitmiyor. Çünkü onun yalnız olmadığını, bugünlerde birçok gencin aynı şeyi hissettiğini biliyorum. Bu ay 18 Ekim’de Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nin davetiyle üniversite öğrencileriyle “Anlatmaya Değer Olan Nedir?” diyerek bir sohbette buluşacağım için bu konulara daha çok kafa yordum. Onlara ne söylemeli, ne anlatmalıyım ki; geleceğe dair bir hayalleri, umutları olsun? Peki ama bunu biri size mi söylemeli yoksa bu zaten sizin içinizde kendiliğinden m yeşermeli? 

Kafam biraz karışık ama kendi lise yıllarıma dönüp baktığımda, annem tek başına ve epey maddi zorluklarla bizi büyütmeye çalışırken, hiç kimseyle anlaşamadığım bir kasabada sıkışıp kalmış hissederken benim bir hayalim var mıydı? O hayali besleyen biri olmuş muydu? Evet, tanışma şansım hiç olmasa da böyle isimler vardı. Örneğin, Uğur Mumcu vardı… Orta okul yıllarımda başlamıştım onu okumaya. Gençlere tuhaf gelecek ama o zamanlar evlere iki gazete birden girer, hepsi de dikkatlice okunurdu. Benim İletişim Fakültesi'ne gitmemin sebebidir Uğur Mumcu. Daha doğrusu onun katledilmesi… Demek ki iyi rol modeller insanın yolunu açabiliyor, ona ileride bir umut ışığı gösterebiliyor. 

***

“Koyunlar ömrünün çoğunu kurttan korkarak geçirir. Oysa ki onları yiyen genelde çobandır” demişti Thomas Hobbes. Etrafa doğru soruları sorarak bakmak bu nedenle önemlidir. Algılarla yönetildiğimiz bu dünyada artık hiçbir şey ve hiçkimse göründüğü gibi değil. Kime güveneceğinizi, kimlerle yanyana duracağınızı iyi seçmeniz gerek. Kimi okuyacağız, kimin fikrine değer vereceğiz? Edebiyat okurunun günden güne azaldığı şu günlerde mesela sahiden edebiyat mı konuşacağız? Peki ya konuşmazsak, ne olur? Hayatın her alanında başlayan körleşme, yozlaşma daha da sarar bizi. Belki edebiyatın yeni okurlara o kadar da ihtiyacı yok ama hayata yeni başlayan gençlerin ona düşündüklerinden daha çok ihtiyaçları var. Popüler kültürün bize dayattığı isimlerden başımızı kaldırıp sahiden bir fikir, bir düşünce geliştirebilenlere yönelmek koşuluyla elbette. 

***

Bu Pazar günü Ankara’da son derece üzücü bir terör eylemi gerçekleşti, biliyorsunuz. “Delirmiş Evrenin Ortasında” kitabım bir bomba eylemiyle hayatı alt üst olan, paramparça bir adamın da hikayesi aynı zamanda. Bu ülkede yaşayan birçok insanın ciddi travması, kaybı var bu terör eylemlerinde ve genelde görmezden geliyoruz bunu. Oysa yakın tarihimiz bu kahreden eylemlerin izleriyle dolu. İşte edebiyat tarihe de bir not düşer, herkes unuturken onun işi anımsatmaktır. Duygularımızı yitirmemek, yaralarımızı iyileştirmek için birbirimizin hikayelerini bilmeye her zamankinden çok ihtiyacımız var. İnsanın bir hayali olmalı mutlaka ya da bir hayalin yolunu bulabilmeli, ne dersiniz?