Çemberi Kıran ile 2024 Everest İlk Roman Ödülü'nü kazanan Esmahan Devran İnci, mimarlığının yazarlığını daima beslediğini söyledi. İnci, "Görsellik üzerine çalışmak, hikâyelerimin mekânsal atmosferini zenginleştiriyor. Etkilendiğim binaları, tarihi ve doğal yerleri fark etmeden zihnime kaydedip hikâyeme mekan yapabiliyorum. Bazen o mekânlar kurgunun ana ögelerinden biri hâline geliyor" dedi.
Çağdaş edebiyatımıza çok önemli klasikler kazandıran -Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar için artık bir klasik deyimini kullanabiliriz bence- Oğuz Atay bir inşaat mühendisi ve akademisyendi. Cengiz Bektaş ve Ertuğ Uçar’ın da ünlü ve başarılı birer mimar olduğunu biliyoruz. Çemberi Kıran romanı ile 2024 Everest İlk Roman Ödülü'nü kazanan Esmahan Devran İnci de, mesleki nedenlerle hayatını Ankara'da sürdüren bir mimar. Ancak ilk göz ağrısı edebiyat, birçok ünlü isim gibi zamanla onu da tamamen kuşatmış. İnci'nin beş yıl önce yayımladığı kitabında 19 öykü var. Bu öykülerin bazıları ödül kazandı. Geçen yıl Çemberi Kıran ile bir ödüle daha layık görülen Esmahan Devran İnci ile, yazma uğraşını, ödüllerin motivasyon gücünü ve romanı Çemberi Kıran'ı konuştum.
YAZININ MİMARİSİ, MİMARİNİN DUYGUSU!..
Bir mimar olarak bir kurguyu inşa etmekle bir yapıyı inşa etmek arasında paralel bir ilişki var mı?
Mesleğim beni besleyen en önemli unsurlardan biri. Sürekli görsellik üzerine çalışmak, öncelikle hikâyelerimin mekânsal atmosferini zenginleştiriyor. Etkilendiğim binaları, tarihi ve doğal yerleri fark etmeden zihnime kaydedip hikâye mekânı olarak kullanabiliyorum, hatta bazen o mekânlar kurgunun ana ögelerinden biri hâline dönüşebiliyor. Aldığımız sanat tarihi eğitiminin de, metinlerimdeki sanatsal, mitolojik unsurlara muhakkak yansıması vardır.
Ya işin kurgulama yönünde neler yaşanıyor?
Mimarlığın kurguya etkisi olmaz mı?.. Biz mekân tasarlarken öncelikle istekler doğrultusunda bir ihtiyaç programı yaparız. Yılların verdiği bu alışkanlıkla, kafamdaki tema ve konuya göre şekillenen kurgumu, ana başlıklar halinde, ihtiyaç programı hazırlıyormuşum gibi listeye döküp bir sayfalık kurgu planı yazarım. Düğüm noktalarını ve hikâye bölümlerini de üzerinde belirlerim. Oldukça matematiksel çalıştığım söylenebilir. Ama ne yazacağını bilip yazarken kaybolmamak, hikâyenin doğru ölçeklendirilmesi, bölümler arası geçişlerin fazla yayılmaması adına bu yöntemi seviyorum.
HAYAL KIRIKLIKLARIYLA GEÇEN ÖĞRENME SÜRECİ
Edebiyatımızın çok önemli mimar ve mühendisleri var. Ancak mimarlık üniversitede seçiliyor. Okuma ve yazma uğraşı çok önce başlamış olmalı!..
Okumayı bana sevdiren, kendisi de öğretmen olan annemdir. Daha ilkokul ikinci sınıftayken aldığı Can Yayınları’nın kırmızı kutulu kitaplarıyla başlayan okuma alışkanlığım, sonraki yıllarda bitmeyen bir tutkuya dönüştü.
Yazma işi?..
Çok isteyerek mimar olmama ve mesleğimi severek yürütmeme rağmen daima aklımın bir köşesinde duran, sürekli çağıran bir bilinmezdi yazma tutkusu. İlk ve ortaokulda kompozisyonlarım dikkat çekici bulunurdu. Lisede ise okul gazetesine yazıyordum, sonra yazı hayatımdan çıktı. Yeniden yazmaya başlamaksa kendimle ve ülkemle ilgili pek çok derdin dürtüklemesiyle başlayan bir yolculuktu. 2015 yılında yaşadığım sağlık problemleriyle hayatımın temeli sarsılmış, şiir yazmaya başlamıştım.
Artık şiir yazmıyor musunuz?
Sanki edebi uğraşım öykü ve romanlarla yoluna devam edecek gibi görünüyor.
Şiirden öykü ve romana geçiş nasıl oldu?
2016 martında Ankara Kızılay’da patlayan bombanın yarattığı ruhsal sarsıntıyla, hissettiklerimi biraz anı-deneme tarzında bir ilk öykü olarak yazıp Varlık Dergisi’ne yollamıştım, hemen yayımladılar. Sonrasındaki yaklaşık üç buçuk yıllık süreçte, daha çok okumaya başladım ve sürekli yazdım. Yazdıklarımı hem dergilere, hem yarışmalara yolladım, çok fazla hayal kırıklığıyla geçen bir öğrenme süreciydi aslında.
YAZMAK GİZEMLİ BİR YOLCULUK
Çemberi Kıran ile Everest İlk Roman Ödülü'nü kazandınız. Suyun Şarkısı da Türkan Saylan Sanat Ödülü’nü almıştı. Bu ödüller sizin için itici güç oldu mu?
Ödüllerin motivasyonuma elbette büyük katkısı oldu. İlk kitap dosyamı hazırlamaya öykülerimin aldığı ödüllerden sonra başladım. Suyun Şarkısı’nın aldığı ödül de romanıma yoğunlaşmam için bana büyük moral kaynağı oldu.
Ve daha önemlisi ödüller kendinize bakışınızı nasıl etkiledi?
Yazmak, nerede olduğunuzu ve nereye gittiğinizi kestiremediğiniz bir yolculuk. Bu meşakkatli yolda, genelde kendime güvenimin düştüğü noktalarda geldi ödüller, bu sebeple onları “Devam et,” diyen birer işaret, yoluma ışık tutan birer mum olarak görüyorum.
BAŞARI KENDİ GERİLİMİNİ GETİRİR
Peki edebiyat uğraşında eksikliklerle mi yoksa başarılı bulduğunuz noktalarla mı motive olursunuz?
Zaman zaman ikisi de motive eder beni. Başarılar itici güç olduğu kadar, çıtayı yükselterek sürekli bir kendimi aşma çabası yaratmasıyla aynı zamanda korku da oluşturuyor bende. İstediğim gibi üretemediğim, yazmaya konsantre olamadığım yahut yazdıklarımı beğenmediğim zamanlardaysa önce moralim bozulsa da sonradan toparlanıyor ve daha iyisini yapmak için çalışmaya başlıyorum. “Ne güzel yazmışım,” demek yerine, kendimi acımasızca eleştirerek yol almak daha iyi metinler ortaya çıkarmama sebep oluyor.
ESİN KAYNAĞIM SU
Suyun Şarkısı, hayat kaynağımıza özel bir vurgu yapıyordu. Bu öykülerde suya nasıl bir anlam yüklediniz?
Herkesin hayatında özellikle ilham kaynağı olan şeyler vardır, benimkisi su. Hayat kaynağımız olması dışında, arındıran, yaşamın özünü barındıran yapısı sebebiyle çok saygı duyduğum, bir damlasını bile boşa harcamaktan imtina ettiğim, suyu iyi kullanmayanlarla arama derin mesafeler koyduğum özel bir bağlılık benimkisi. Kitabımın birkaç öyküsünü de yüzerken kurguladım.
O öykü mü esin verdi kitap fikrine?
Kitaba adını veren Suyun Şarkısı, dosyanın ilk hikâyesiydi ve kafamda tematik bir kitap hazırlama fikrini doğurmuştu. Tam o sıralar Sevgi Soysal Öykü Ödülü Seçkisi’ne girince fikrimi uygulamaya karar verdim. Böylece önce dosyanın adı, sonra teması ve öyküler oluştu. Bu tema doğrultusunda, özellikle ilk bölümde, suyun arındırıcı, kurtarıcı, yatıştırıcı özelliklerine vurgu yaptım.
Sanırım bu kitapta suyun dışında farklı temalar da var!..
Kitabım, suyun ve doğanın rehberliğiyle, çeşitli toplum kesimlerinden insanların mücadelelerini, yeniden başlama azmiyle umudu diri tutma çabalarını ele alıyor. Suyun Şarkısı üç bölümden oluşuyor: Suyla Gelen, Yitene, Umuda. Bölüm isimlerini alt temaları vurgulayacak şekilde seçtim. Üç bölümün de başında yer alan, birbirinin devamı şeklindeki masalsı öyküyle tematik bir bağlanış olsa da, hikâyeler kendi bölümünün ruhunu yansıtıyor.
Gördüğü ilgiden memnun musunuz?
Kitap 2020'nin ocak ayında yayımlandı. Okurlardan çok güzel geri dönüşler aldım, insanların ruhuna işleyen, iz bırakan epey öykü olduğunu gördüm. Bir yazar için bundan büyük mutluluk yok. İçimdeki tek burukluk, kitabın çıkışıyla pandemi başlangıcının aynı döneme denk gelmesi, farklı bir zamanda yayımlansa daha çok okura ulaşabilirdi.
ÖNCELİKLE SABIR, DAİMA CESARET
Yazma cesaret isteyen bir uğraş mı?
Yazmak bazen umutla çiçeklense de çoğu zaman yılgınlıkla kol kola yürüyen bir eylem. Yazmaya soyunan herkesin ilk öğreneceği şey, çıkılan yolun çok meşakkatli ve hayal kırıklıklarıyla dolu olduğudur. Bu noktada devreye sabır giriyor. Ben normalde çok sabırsız biriyken yazmanın hayatıma girmesiyle, sürekli kendi metinlerimi okumanın, bozup yeniden yapmanın, yayımlanma süreçlerini beklemenin, moral bozukluğuna rağmen devam etmeye çalışmanın sabır çıtamı fazlasıyla yükselttiğini düşünüyorum ki yazma cesareti tam da budur, çoğu zaman boşa kürek çeker gibi hissetsen bile devam edebilmek.
GURBET... MİTOLOJİ VE RÜYALAR!..
Çemberi Kıran'ın bir ucu Almanya'ya, bir ucu İstanbul ve bir Anadolu'ya uzanan hikayesi var. Romanın öyküleri nasıl şekillendi zihninizde?
Çok fazla esin kaynağım oldu. Ana konu, çeşitli zamanlarda duyduğum hikâyelerle, Anadolu’daki aile içi genel ilişkiler ve 70-80 yıl içinde geçirdiği değişiklikleri kafamda harmanlamamla oluştu. Bir döneme damgasını vurmuş Almanya’ya uzanan hayatların öyküleri, toplumsal baskıların bireye yansımaları, kendi özel ilgi alanım olan mekânsal-mitolojik bağlantılar, rüyalar ve hayatımıza etkisi, kutsal kitaplardaki peygamber kıssaları, kendi okuma deneyimlerim, hepsi ve daha fazlası Çemberi Kıran için esin kaynaklarım.
İlk kez bir romanı okurken baş kahramanına dair kuşkuya düştüm. Önemli karakterler var çünkü!..
Bana göre Eyüp, Çetin ve Hann Soner, üçü de asıl karakter, aralarında seçim yapamam. Üç kuşak baba oğul olmaları ve aynı hikâyeye yazgılı olmaları sebebiyle birbirlerinin uzantısı gibi gözükseler de, farklı dönemlerde aynı olaylara bambaşka tepkiler veriyorlar. Bu sebeple üç farklı hikâyeye tanıklık ediyoruz aslında. Okurlardan aldığım tepkiler de bu yönde, herkes kendine göre bir karakteri baş kahraman yerine koyuyor.
Romanınızın adı da bir hayli ilginç!..
Üç nesil aynı hikâyeye sıkışıp kalmışken -bu hikâye çemberdir- hikâyenin tamama ermesi için bir noktada bitmesi, tekrarın tekrarından birinin kurtulması gerekiyor. O çemberi kimin kırdığını ise okura bırakalım.J
EN BÜYÜK DİLEĞİM...
Romanınızda kutsal kitaplara göndermeler ve oralardan alıntılar var, İnsan, Çemberi Kıran'ı okurken dine ve dinin halkımız nazarındaki ağırlığına dair de düşünüyor ister istemez!..
Ülkemizde ve dünyada gün geçtikçe bozulan aile içi ve toplumsal ilişkilerin durumuna baktığımızda, dinin tek başına böyle bir güce sahip olmadığını düşünüyorum. Bireyin gerçekten içselleştirdiği manevi değerlerin dönüştürücü gücüneyse inanıyorum. Aile bağları, onu oluşturan sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet ve ailede yahut sonradan kişinin yüreğinde şekillenen inanç, vicdan, din, adına ne derseniz… Hepsi bir bütün olarak manevi değerleri oluşturuyor ki, o değerlerin insan kalbinde gücünü artırmasıyla başta ailelerimizin, ülkemizin ve dünyanın daha yaşanılır bir yer hâline gelmesi en büyük dileğim.
Çemberi Kıran / Esmahan Devran İnci / Everest Yayınları
Kadın öldürdüğünde iki kez çiğner yasaları!
1983 yılında Şili'de dünyaya gelen Alia Trabucco Zerán'ın babası İtalyan asıllı bir film yapımcısı, annesi ise ülke medyasının önemli simalarından biri olan Filistin - Suriye kökenli bir kadındı. İlk romanı La Resta ile 2019 yılında Man Booker finalistleri arasında yer almıştı. 2022 yılında yayınlanan romanı Limpia / Temiz ile 2024'te Prix Femina Etranger ödülüne layık görülmüştü.
Katil Kadınlar adıyla ülkemizde yayınlanan Las Homicidas ise Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği Ödülü'nde finale kalmış ve 2022 British Academy Book Prize for Global Cultural Understanding ödülünü kazanmıştı. Maite Alberdi'nin, kitapta yer alan vakalardan biri olan feminist yazar María Carolina Geel'in hikâyesinden esinlenerek çektiği El Lugar de la Otra / Paralel Hayatlar adlı film uyarlaması ise San Sabestian Film Festivali'nde gösterilmiş ve birçok dijital platformlarda gösterime girmişti.
Ülkemizde yeni yeni tanınnan Şilili yazar, Katil Kadınlar için verdiği röportajdaki şu ifadeleri bir hayli ilgi çekmişti:
"Bana sorduklarında kitabımın konusu "Katiller," diyorum... Kadın katil vakalarını araştırdığım her seferinde beni onaylayan bakışlarla karşılaşıyorum. Aslında ölen bir kadını hayal etmek, öldüren bir kadını hayal etmekten daha kolaydır... Nedenleri veya kurbanları, silahları veya koşulları ne olursa olsun öldüren bir erkek, erkekliğini sorgulamaz. Şiddet eylemi onda her zaman bir ihtimal olarak vardır zaten. Ve hatta bu durum erkeğin statüsünü doğrulamaya hizmet eder. Öte yandan öldüren bir kadın, iki kez yasanın dışına çıkmıştır. Hem ceza yasalarının ve hem de kadınlığı düzenleyen kültürel yasaların!.."
Aynı zamanda bir hukukçu olan Alia Trabucco Zerán, Katil Kadınlar'da, dört farklı dönemde, işledikleri cinayetlerle toplumda infiale yol açan dört farklı kadının hikâyesini, eylemlerini ve yargılama süreçlerini irdelerken deli, kıskanç, âşık kadın stereotiplerine sıkıştırılmış bu hikâyelerle, toplumsal cinsiyet yasalarına eleştirel bir gözle bakmamızı da sağlıyor.
Katil Kadınlar / Alia Trabucco Zerán / Sel Kitap
Celine'in gözünden
büyük savaş
Savaş, bir anti kahramanı Bardamu'nun serüvenlerini okuduğumuz çığır açmış romanı Gecenin Sonuna Yolculuk ile 20. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran Louis-Ferdinand Céline'in 2021'de yeniden keşfedilmiş ve bir yıl sonra ilk kez yayımlanmıştır.
Yazar, üçlemesinin ilk kitabı olan Taksitle Ölüm’ün ardından gelen Savaş ve Londra’nın elyazmalarının, bir Nazi işbirlikçisi olduğu gerekçesiye direnişçiler tarafından evinden çalındığını iddia etmişti. Bu iddiaya pek inanan olmasa da elyazmaları 2020’de gizemli bir şekilde ortaya çıkmıştı.
Büyük Savaş’ın yıkıcılığını ve dehşetini yansıtmadaki başarısıyla övülen Savaş'ın konusu şöyle...
Flandra’da yanmakta olan bir meyve bahçesi... Fransız askeri Ferdinand sarsılmış, ağır yaralı; çamur ve cesetlerle yıkımın ortasında, bilincini yitirdiği andan bu yana başına gelenleri anlamaya ve hayatta kalmaya çalışıyor. Nihayet bir askerî hastaneye götürülüp de ölümün kıyısından döndükten sonra, savaşın yarattığı ahlaki çöküntüyü, anlamsız ve hoyrat yıkıcılığı tüm çıplaklığıyla görüyor.
Savaş işte bu tanıklıkların eseri.
Bir Celine romanı, önünden ya da ardından ne söylenirse söylensin okunmaya, anlaşılmaya ve anlatılmaya değerdir. Savaş'a bu açıdan yaklaşmak gerek.
Savaş / Louis-Ferdinand Céline / Can Yayınları
Geç bakalım
hayatla dalganı!
Belçikalı şair ve yazar Dimitri Verhulst'ün “Ölüm konusundaki bakış açınızı değiştirecek büyüleyici bir roman” sözleriyle taltif ve takdim edilen kitabı Sahip Olmak ve Var Olmak, tuhaf, abartılı, yerli - yersiz korkularıyla yaşıyor olmanın yılgınlığını bir hayat tarzı haline getirmiş günün insanının zayıf karnına yumruğu indirmekle kalmıyor, ince ince dalgasını da geçiyor:
Orta yaşı geçmiş sıradan bir Avrupalı olan Malodot, gözünü açtığında kendini bir rehabilitasyon merkezinde bulur. Kanıksadığı hayatında eşiyle birlikte arkadaşlarının yanına gittiğini umarken, şimdi iki ranzalı bir odada üç farklı oda arkadaşıyla ve merkezin binlerce binasındaki milyonlarca insanla birlikte sıkı bir tedaviye teslim ediyor kendini. Danışmanların gözetiminde, kimi zaman grup terapisinde, kimi zaman kişisel programlarla yaşam bağımlılığını yenebilirse amacına ulaşacak, aksi takdirde her şey yeni baştan başlayacak.
Sahip Olmak ve Var Olmak / Dimitri Verhulst / İthaki Yayınları
Bir dahi ile hayatı paylaşmak
2018 yılında hayata veda eden dünyanın gelmiş geçmiş en önemli, en popüler bilim insanlarından biri olan Stephen W. Hawking'e hayat arkadaşlığı yapmış, bakımını üstlenmiş, acılarını paylaşmış ilk eşiJane Hawking, bu anı kitabında evliliklerinin iç yüzünü ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Jane Hawking'in, kocasının 24 saatlik bakımını, büyüyen ailesinin ihtiyaçlarıyla dengelemeye çalışmasına dair samimi anlatımı, hastalıklarla mücadele eden herkes için ilham verici bir nitelik taşıyor. İyimserlik, aşk ve değişim temalarını işleyen eser, geniş bir okur kitlesinde yankı uyandırınca The Theory of Everything / Her Şeyin Teorisi adıyla sinemaya da uyarlandı.
Sonsuzluğa Yolculuk - Stephen’la Hayatım / Jane Hawking / Alfa Yayınları