Kişisel bloğumda, 19 Temmuz 2014’te paylaştığım bir yazıda şöyle demişim: “Anayasa Mahkemesi’nin Ahmet Necdet Sezer’in atadığı bazı üyelerinin, nasıl olup da ‘AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuştur, ama kapatılmamalı, yönetmeye devam etmelidir’ şeklinde bir karar verdiği muamması çözülürse, birçok şey aydınlanır.”

Geçtiğimiz hafta, AKP'yi kapatma davasında görev alan savcılardan Ömer Faruk Eminağaoğlu, Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e çok önemli bir röportaj verdi. Eminağaoğlu’nun sunduğu kanıtlara göre, 2008’de AKP’yi kapatma davası sürerken, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin telefonu için İBDA-C terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle dinleme kararı alınmış, bu üyelerden ikisi sonradan “AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağıdır, ama kapatılmasın” kararı vermiş ve bu sayede AKP kapanmaktan kurtulmuştu.

Başka bir ülkede olsa yazılı ve görsel basının günlerce öne çıkarıp, tartışacağı bu haber, bizde birkaç internet sitesi ve gazete dışında nedense hiç önemsenmedi…

Her ikisi de Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan üyelerden Ahmet Akyalçın Yargıtay, Serruh Kaleli ise avukatlar kontenjanından seçilmiş. Her iki üye de önceki ‘Türban’ ve ‘367’ davalarında 'AKP kapatılsın’ diyen üyelerle birlikte iptal yönünde oy verirken, bu kararda farklı yönde karar vermişler.

Yargıçlar Sendikası Başkanı, cesur hukukçu Eminağaoğlu diyor ki: “AKP mensupları bu yolla partileri hakkındaki davayı, istedikleri biçimde ve adeta kendileri karara bağlamış oldu. Bu kapsamda dinlenenlerden kapatma yolunda oy vermeyen iki üyenin varlığı, AKP’yi kapatma yaptırımından kurtardı. Bu olay bile davaya bakan heyetin, tarafsızlık yönünden durumunu ve yargılamanın yeniden yapılmasını gündeme getirecek boyuttadır.”

Umarım yetkililer, Baykal ve MHP kasetleri gibi bu olayları da derinlemesine araştırır.

O günleri anımsayalım. Dinlemelerin başlaması ile mahkeme kararı arasında ‘Ergenekon Süreci’ başlamış, sürecin ilk günlerinde ileride kendime hatırlatmak için, basılmamak üzere (o günlerde çok riskli idi) yazdığım ‘Bir taşla on iki kuş’ başlıklı yazıda, vurulan ‘kuş’ları özetle şöyle sıralamıştım:

1-AKP’nin kapatılma olasılığı azaltıldı. 2-Başkanı gözaltına alınarak, en güçlü sivil toplum örgütü olan Atatürkçü Düşünce Derneği yara aldı. 3-Atatürkçü aydınların korkup, susmaları sağlandı. 4-Üniversiteler tatildeyken, halkın sokağa dökülmesi önlendi. 5-Belediye seçimleri öncesi AKP oylarındaki erime durdu. 6-Üniversite ve yargıyı ele geçirme çabalarının ardından, ordu etkisiz hale getirildi. 7- Ordunun halkın gözündeki güvenilirliği azaltıldı. 8-Eruygur ve Tolon Paşa’lar tutuklanarak, askerin ‘dokunulmaz’ olduğu yargısı sona erdirildi. 9-Özkök ve Örnek Paşa’lar yoluyla komutanların arasına nifak tohumları ekildi. 10-Bazı gözaltılarla, merkezde veya ulusalcı çizgide yeni partilerin kurulması önlendi. 11-Sanal ‘darbe senaryosu’ ile gerçek darbe olasılığı zayıflatıldı. 12-“Sizleri uzun süre içeri atmak için doğru dürüst gerekçelere gereksinimim yok, ayağınızı denk alın!” mesajı verildi.

Şimdi düşünelim…

Buna benzer bir durum 8 yıl önce ortaya çıksa toplumun ve basının tepkisi ne olurdu?

AKP o dönemde kapatılmış olsa; Türkiye bugün nasıl olurdu?

Laiklik, birlik, beraberlik, terör, ordu, donanma, hukuk, adalet, basın, komşu ülkelerle ilişkiler, eğitim sistemi…

Şimdi lütfen gözlerinizi kapatın, gözünüzde canlandırın ve rahatlayın…