Soma, tren camından bakıldığında bereketiyle, sokaklarında gezildiğinde geçmişiyle konuşan bir ilçe. Cevizli lokumu, tahin helvası ve kirazıyla ziyaretçilerini karşılayan bu Manisa ilçesi, madenle yoğrulmuş bir yaşam sunuyor. Türkiye’nin ilk linyit kömürü maden müzesi burada kapılarını açıyor.
Soma adını ilk kez Salihli’deki Hüseyin Aydemir öğretmenden işitmiştim. ‘’ Ben Somalı’yım’’ demişti dersimize girdiği gün.
Sonra sonra linyit kömürü ile en son da on- on beş yıl önce iki üç ay kadar özel bir eğitim kurumunda yaptığım öğretmenlik günleri ile anımsıyorum Soma’yı.
Geçtiğimiz günlerde Salim Çetin, Soma’da belediye yetkililerine kütüphaneci olduğumu anlatınca tanışmış oldum Soma Belediyesi’nin proje sorumlusu Sinem Demir ile.
DÜŞTÜK YILLAR SONRA SOMA YOLLARINA
İki bin yılı aşan tarihi, kömür denince akla ilk gelen isimlerden olan Soma, Yunt Dağı silsilesinin eteklerine kurulmuş, 862 kilometrekarelik yüzölçümü ve 110 binlik nüfusuyla Ege’nin maden ocaklarıyla tanınan şirin/ gelişmiş bir ilçesi.
Manisa’nın 17 ilçesinden biri.
Buraya gelip de cevizli lokumunu ve meşhur Soma tahin helvasını yemeden ayrılmayın sakın diyeceğim hemen.
Mayıs ayında yolunuz düşerse de kiraz almayı unutmayacakmışız. Öyle dediler.
İzmir’den gidecek olanlar için tren yolculuğunu tavsiye ederim. Menemen, Emiralem, Muradiye, Manisa, Saruhanlı, Akhisar ve Kırkağaç’tan geçerken doğanın bu bölgeye ne denli cömert davrandığına tanık olacaksınız. Bağcılık ve zeytincilik iç içe geçmiş bu coğrafyada.
Kıtlık dedikleri şey, herhalde en son uğrar bu havzaya.
MADEN MÜZESİ
İlçede bulunan linyit kömürü, ayrıca iki adet termik santral Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılamakta. Ege Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü de burada bulunuyor.
Madencilik tarihine dair bilgiler edinmek isteyenler için ise burada bir başka önemli adres; Maden Müzesi. 19 Mart 2024’te açılan Maden Müzesi, Türkiye’nin ilk linyit kömürü maden müzesi.
100 ton altın rezervi bulunduğunu da 2015’te o günlerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı açıklamıştı yanlış anımsamıyorsam.
Maden deyince, 13 Mayıs 2014’te yaşanan faciayı unutmamız olası değil. 301 işçinin yaşamını yitirdiği o faciayı ne Somalılar ne de ülkemiz insanı unutur.
Almanya’da, Belçika’da da yaşanıyor mudur dersiniz 301 ölümlü iş cinayetleri?
Soma, ülkemizin en aktif fay hatlarından / Savaştepe Fay Hattı da denilen ve Balıkesir’in Pamukçu beldesinden başlayıp Bergama’ya kadar uzanan Türkiye’nin en aktif fay hatlarının birinin üstünde bulunuyor.
2 bin yılı aşan tarihi, kömür denince akla ilk gelen isimlerden olan Soma, Yunt Dağı silsilesinin eteklerine kurulmuş, 862 kilometrekarelik yüzölçümü ve 110 binlik nüfusuyla Ege’nin maden ocaklarıyla tanınan şirin/ gelişmiş bir ilçesi.
Manisa’nın 17 ilçesinden biri.
Buraya gelip de cevizli lokumunu ve meşhur Soma tahin helvasını yemeden ayrılmayın sakın diyeceğim hemen.
Mayıs ayında yolunuz düşerse de kiraz almayı unutmayacakmışız. Öyle dediler.
TREN YOLCULUĞUNUN GÜZELLİĞİ
İzmir’den gidecek olanlar için tren yolculuğunu tavsiye ederim. Menemen, Emiralem, Muradiye, Manisa, Saruhanlı, Akhisar ve Kırkağaç’tan geçerken doğanın bu bölgeye ne denli cömert davrandığına tanık olacaksınız. Bağcılık ve zeytincilik iç içe geçmiş bu coğrafyada.
Kıtlık dedikleri şey, herhalde en son uğrar bu havzaya…
İlçede bulunan linyit kömürü, ayrıca iki adet termik santral Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılamakta. Ege Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü de burada bulunuyor.
Madencilik tarihine dair bilgiler edinmek isteyenler için ise burada bir başka önemli adres; Maden Müzesi. 19 Mart 2024’te açılan Maden Müzesi, Türkiye’nin ilk linyit kömürü maden müzesi.
100 ton altın rezervi bulunduğunu da 2015’te o günlerin Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanı açıklamıştı yanlış anımsamıyorsam…
Maden deyince, 13 Mayıs 2014’te yaşanan faciayı unutmamız olası değil. 301 işçinin yaşamını yitirdiği o faciayı ne Somalılar ne de ülkemiz insanı unutur.
Almanya’da, Belçika’da da yaşanıyor mudur dersiniz 301 ölümlü iş cinayetleri?
GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER
Kimya öğretmenliğinden belediyenin projeler sorumluluğuna transfer olan Sinem Demir ile buluşup Başkan Sercan Okur’un yanına çıktığımızda vakit öğleydi.
Eski bir hamamın restore edildiğini ve orada kitap kafe kurmayı düşündüklerini söylemişti Sinem Hanım. Minik bir sorun çıkınca Sercan Bey, Soma’nın en büyük mahallesi olan Turgutalp’teki binayı önerdi. ‘’ Görülmesi gereken yerleri de ihmal etmeyin.’’ deyince şoförümüz Ayhan Aydın, turizm rehberi Mustafa Çakan ve Sinem Hanım ile düştük yollara.
Turgutalp Mahallesi; İzmir’in Konak’ı, Aydın’ın Efeler’i gibi.
Cıvıl cıvıl bir mahalle. Okulları, kültür merkezi, parkı, dinlence adresleri ve oyun alanları ile Soma’nın prestijli bir bölgesi.
Rasime Şeyhoğlu Kütüphanesi’ni burada, muhtarlığın olduğu binada kuracağız.
Restorasyonu yapılan hamama gelince. Başkanın Kitap kafe olarak düşündüğü bu kültür mekanı, herhalde ülkemizde hiç görülmemiş bir kültür projesi. Dün, insanların aklanıp paklanmak için kullandıkları bu hamam şimdi öğrencilere/ gençlere kültür hizmeti verecek.
DARKALE’YE GELİNCE
Öğretmenlik yaptığım günlerde adını duymuş ama bir türlü gidip görememiştim.
Dar bir vadinin içine yerleşmiş bir köy olması nedeniyle bu adı almış diye düşünülüyor.
Özgünlüğünü korumuş bir Osmanlı mimarisiyle karşı karşıyayız burada.
Kırkoluk Camisi, bir Osmanlı eseri. Köye adım atar atmaz dikkati çeken tek yapı. Camiyi, düşecek kayalardan korumak için yapılmış bir duvar korumasına almış gibi. Caminin mimarisinde Barok tarzı işlenmiş desenler dikkat çekiyor. Cami, taş işçiliğinin bir örneği.
Şırıl şırıl akan suların hiç kesilmediğini öğreniyorum sevgili rehberimizden.
Ziyaretçiler, çeşmelerin arkasında dikkatli gözler kuş ve çiçek resimlerini görünce şaşırıyorlardır herhalde. Onca yıl nasıl böyle kalabilmişler, doğrusu şaşmamak olası değil!
Çeşmelerin altındaki parçalar Osmanlı dönemi, üsttekiler ise Bizans dönemi.
Soma’ya 4 kilometre uzaklıkta, cennetten bir köşe burası. Salihli’nin Değirmen’i, Çamur Banyoları gibi. Sararıp dökülmüş yaprakların bolluğu hüzün veriyor insana. Altın sarısı yapraklar, artık toprakla kaynaşıp başka bir canlıya dönüşmenin arifesindeler. Yaşam dediğimiz de zaten sürekli bir değişim/ dönüşüm değil mi? Kenarda bir yere oturup sonbaharla- kış ile, giysilerini çıkarıp çıplak kalmış çınarlarla ilgili şiir yazasım geliyor.
Mustafa Çakan ile köyün içlerine doğru ilerliyoruz. Birgi sokaklarına yolum düşmüş gibi… Şirince’nin sokaklarına dalmış gibiyiz. İçinde yaşam belirtisi olmayan yıkıldı/ yıkılası gibi duran kimi evler ürpertiyor beni. Sit alanı olduğu için tadilat ve benzeri iyileştirme işleri de yapılamıyormuş. Köy öyle tenha ki… Köyde insan kalmamış gibi.
CUMBALI EVLER YILLARA MEYDAN OKUYOR
Cumbalı evler yıllara meydan okuyor gibi görünüyor. Gördüklerimin çoğu Osmanlı mimarisi asırlık evler. Köyün tepesindeki Akropol tıpkı Atina ve Bergama Akropolü…
Vakti zamanında burada dericilik, tütüncülük, kumaş dokumacılığı yapılırmış. Düğünler eskiden dört gün sürüyormuş Darkale’de. Tabakhaneler de varmış yıllar öncesinde. Aydın’ın meşhur körüklü çizmeleri buradan gidermiş, biliyor muydunuz? Çarık da yapıyormuş Darkaleliler.
Bir başka bilgi; dondurmacılık Soma’ya buradan gelmiş.
Safranbolu’ya, pardon Darkaleye kışın gelirseniz doğayı uyuklarken görmüş olacaksınız. Nisanda ise henüz yeni uyanmış güzelle…. Mayıs, haziran, temmuz ve ağustosta ise masa ve sandalye bulabilirseniz keyif çatabilirsiniz ancak. Bu bir Darkale gerçeği, unutmayınız!
Sinemacılar, yönetmenler Darkale’den belli ki habersiz. Böylesi bir film platosunu onlara birilerinin çıtlatmasında yarar var.
Ezcümle.
Soma; Bergama gibi, Ayvalık gibi, Ödemiş- Tire gibi sık sık gidip zaman geçirdiğim ilçelerden biri olmadı hiç.
Turizm Rehberliği okumuş Mustafa Çakan ile şehir turunun ne denli önemli olduğunu Soma’da yaşayıp öğrenmiş oldum.
İşini iyi yapan Ayhan Aydın ve işini zevkle yapan/ Başkanın biricik proje sorumlusu Sinem Demir ile birlikte Soma’yı arşınlamanın tadı bir başkaydı doğrusu.
Yeni yapılan kapalı pazaryerinde Soma’nın özgün sebzelerini/ yeşilliklerini de tanımak isterdim. Sokak sokak dolaşıp sokak isimlerini de görmek/ öğrenmek isterdim ama gün yetmedi. Keşke 36 saat olsaydı şu ‘ gün’ dediğimiz şey.
Genç başkan Sercan Okur, sokak ve caddelerinde hangi şair/ yazar ya da bilim insanlarının adını yaşatıyor acaba diye merak etmedim değil.
Şurası kesin ki, geçtiğimiz yerel seçimlerde bir devrim yapmış olan Manisa ve ilçeleri, bugünden tezi yok önemli kültür hamleleriyle Türkiye’nin parlayan yıldızı olmaya aday.
Çünkü ufku geniş başkanlarla çalışıyor Şehzadeler diyarı.
Yılbaşından sonra da Somalılar ayda bir; Alev Coşkun, Saygı Öztürk, Kemal Anadol, Attila Aşut, Mehmet Atilla gibi basın ve edebiyat dünyamızın yıldızlarıyla imza ve söyleşi programlarında bir araya gelirse tadından geçilmez!
Bu etkinliklere Yunusemre Belediyesi yeni yılda ev sahipliği yapacak, herkesin bilgisine.

Gelelim tarihçesine.
Bir söylenceye göre ‘ Sumak’ adlı bir yerleşim biriminde yaşayan halk, şiddetli bir deprem sonrasında şu an bulundukları alana taşınmışlar ve buraya da Soma adını vermişler.
Soma sözcüğünün Türk Dil Kurumu sözlüğündeki açıklamasına gelince: İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı ve cinsiyet hücreleri dışında vücut hücrelerinin tümü..
Eski Yunancada ise ‘ Gövde- cisim-madde-beden-cüsse-cemaat-cemiyet- takım-ekip’ anlamlarına geliyor.
Osman Bayatlı’nın yaptığı araştırmalara göre ise Soma’nın eski adı Gharma.
Kurulduğu yer ise Darkale ve çevresi.
Birçok uygarlığın- Hititlerin, Akaların, Lidyalıların, İranlıların, Makedonyalıların, Bergama Krallığının, Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların, Karesioğullarının ve Osmanlıların- bu topraklarda yaşadığı biliniyor.

Soma Emir Hızır Bey Camisi, Barok mimarinin bir şaheseri olarak çıktı karşıma.
Saruhanoğlu Hızır Bey tarafından 1389-1410 tarihleri arasında yapıldığı ya da eski bir mabetten dönüştürüldüğü ve Hicri 1206 / 1791 tarihinde de Yeğenoğlu Süleyman Bey tarafından yeniden yapılırcasına onarılarak içine 120 ciltlik bir kütüphane kurulduğu bilgisini edindiğim bu camiyi Soma’ya gelen herkes görmeli derim.
Burası için’’ Yaşam dolu bir ev, bir köşk, bir konak ‘’ tanımını yapanlar haklılar bence.
Caminin içi, devrinin en güzel resimleri ve nakışlarıyla süslü.
30-31 ülke görmüş ve çok sayıda camiyi ziyaret etmiş biri olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim; bu cami camiler içinde ilk üçe girecek olan bir cami. Görkemli ve süsleme sanatının inceliklerini yansıtan bir sanat şaheseri adeta.
Avlu kapısının önünde Romalılardan kalma bedesten bulunan bu cami halk arasında Çarşı Cami olarak biliniyormuş