Hepimizin günlük yaşantımız içinde karşılaştığımız pek çok karşılıklı laf gönderip-getirmelerinde işittiğimiz sözlerin başında hep “Ahlak” gelmiştir. Bilerek veya bilmeyerek, Ahlaklı ve Ahlaksız derken bir değerlendirme bile yapılamaz!

Peki ahlak nedir, bir tanımı var mıdır? Tabii ki vardır, o da şudur: İnsan ilişkilerinde “İyi”

ya da “doğru”-“kötü” veya “yanlış” olarak adlandırdığımız değer yargılarını ifade  eder…

Şimdi durup dururken “nereden çıktı bu ahlak dersi?” dediğinizi duyar gibi oldum!

Oysa ki, genç nesli bu konuda geleceğe hazırlamak için ilk ve orta eğitimde karnelerine bir de

hal ve gidiş” notu boşuna eklenmemiştir (!) diye düşünüyorum…

Bakınız,  Mustafa Kemal Atatürk, “Ben sporcunun  zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü boşuna mı söylemiştir?

İşte bu da Atatürk’ün spora, dolayısı ile gençliğe verdiği önemli bir “Ahlak dersi” olsa gerek… Dolayısı ile geçmişten bugüne bir vasiyet gibi yazılmış nice kitaplar vardır! Örneğin, Kınalızâde Ali Efendi’nin (1510-1572) ahlak, ahlak-i alâ’i,  Ahmet Rıfat’ın Tasvir-i Ahlâk (ahlak sözlüğü) gibi…

Hatta geçmişte yaşadığımız buhranlarımız, kabuslarımız için de yazılmış nice eserler kitaplıklarımızın raflarında durmaktadır; Buhranlarımız (Said Halim Paşa), Kabusnâme (İlyasoğlu Mercimek Ahmed Rıfat) bunlar arasındadır…

* * *

Hemen ifade etmem gerekir ki,  üç gün önce Türkiye, “asrın felaketi” diye anılan  binlerce cana mal olan büyük bir deprem felaketinin 1. yıldönümünü acılar içinde yaşadı. Daha doğrusu 6 Şubat 2023’te kaybettiklerimiz için 6 Şubat hepimiz deprem bölgesinde idik.

Siyasi liderler veya temsilcileri de oradaydı. Orada ne diyecekler, neleri paylaşacaklar derken,

maalesef bazıları 31 Mart yerel seçimlerini bahane edip, acılı insanlara “oy yoksa hizmette yok!” demez mi?

Eyvah ki, eyvah! Şimdi gelin de benim yazıma niçin “Ahlak dersi” vererek (!) başladığıma hak vermeyin!

* * *

Allah ülkemizi, milletimizi siyasetten sanayiye, spordan sanata kadar her alanda her türlü

musibetten korusun. İşte ortaya çıkan fakirlik, yoksulluk rakamları… İşte enflasyon rakamları ve de bu yükün altında ezilen emeklilerin durumu. Emekli vaziyetini anlatıp çare arıyor! Veren el, avuç açana diyor ki;

“Oy yoksa, hizmet de yok” diyor! Ve karşılıklı veren el-alan el diyaloğu sürerken seçim yaprakları da birer, ikişer uçup gidiyor.

Yani son söz; sandıkta söylenecek!

Tamam da! Merkez Bankası’nda durmadan bu gelip-gitmeler ne olacak?

Yani “dipsiz kiler, boş ambar” vaziyetleri mi!

Tabii bir de, yaklaşan yerel seçimler öncesi partilerde isimlerin biri silinip, diğeri yazılıyor!

İnanın, ünlü araştırma şirketleri bile bu konuda noktayı koyup bir fikir veremiyor…

İnşallah ve maşallah ile şu 52 günlük “Bekle gör” köprüsünden geçip, hedefe ulaşırız!