Bir ulusu şekillendiren ya da onu benzersiz kılan özellikler, ulusal kimlik için belirleyici öğelerdir. Dil, tarih ve genel olarak kültür bunun ana başlıklarını oluşturur.

Elbette tüm bunlar farklı ülkelerde değişik açılımlarla ifade edilir. Genel olarak devletler, ulusal gururu yükseltecek şekilde ya da ulusal kimliği güçlendirmek için 'mitler' oluştururlar. Olgusal bağlamda, siyasal amaçlara hizmet edecek şekilde de konfirme edilirler. Örneğin Finlilerin 1939 kışında Ruslara karşı kendi ülkelerini savundukları ''Kış Savaşı'', onların ulusal kimliklerinin en önemli olayı haline gelmiştir. Tıpkı, tarihsel  içerik olarak olmasa da anlam bakımından Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların Anzak Birliklerinin Gelibolu'da bulunmalarının onların uluslaşmalarına etkisi gibi. Ya da ikna edici bir tarihsel deneyimleri olmayan toplumların, ortak bir trajedi ve seçilmiş bir travmayı birleştirici unsur olarak kullanmaları gibi. Mesela Ermenilerdeki, sözde soykırım iddiaları... Bu olaylar, onların ulus devlet olmaları adına bir mihenk taşı olarak kullandıkları unsurlardır.

Ulusal kimlik, Fransız Devrimi sonrası gündeme gelmiştir çünkü ulus-devletlerin ortaya çıkışı devlet sınırları içinde yaşayan vatandaşların ortak ulusal kimlik ruhunu zaruri kılmıştır. Bu da doğası gereği en kolay ulusal dil ve kültür odağında hayata geçirilmiştir. Sosyolojik bir terminoloji olan ulusal kimlik, ortak tarih ve kültürden gelen bireylerin tüm duygularını bastıran başat siyasal ve sosyal bağlama ulaştırılarak meşrulaşır.

Yine de bu kavram komplekstir çünkü kolektif kültürün inşası zordur. Anthony D. Smith, Connor ve Anthony Giddens gibi müellifler, yurt topraklarından tarihi hafizaya ve ortak mitlerden psikolojik bağlara kadar kimliğin inşasını detaylı olarak kaleme almışlardır. Ama Perry Anderson, bunu şiirsel olarak ifade etmiştir: ''Olgusal olan ile ideal olanı, değişebilir olan ile ölümsüzü kaynaştıran şey''.

Günümüze geldiğimizde ulusların kozmopolitikliği üzerine ek olarak  insan hakları, demokrasi ve evrensel hukuk kuralları gibi ulus üstü bağlamlar ekseninde küreselleşmenin, ulusal kimlik üzerine bazı yorumculara göre zayıflatıcı bazılarına göre de reformize edici etkileri söz konusu olmuştur. Küreselleşme gibi çağın ruhunu yansıtan gelişmeler, ulus-üstü yeni bir kimlik yaratmaya muktedir olabilir mi hep beraber göreceğiz.

Bu noktada beka, önemli bir parametre olarak karşımızda durur. Beka, dar anlamda sınır ihlali ya da ülkenin rejimi için tehdit unsurlarını açıklar ancak devletin bölünmez bütünlüğüne karşı oluşan her eylem ya da fiili içine alacak şekilde de genişletilebilir. Hatta ülke ekonomisinin yerel ya da küresel tehditlere karşı korunmasını da devlet bekası için yaşamsal bir unsur olarak görmek mümkündür. Daha da genelleştirirsek, ulusun bekası, tüm değerleri ile bir milletin diğer milletler yanında avantajlı halde, bir üstünlük oluşturarak öne çıkması anlamında da kullandığımızda, bunu gerçekleştirecek 'liderlik' önemli hale gelir. Alman sosyolog Max Weber, karizmatik olarak öne çıkan nevi şahsına mahsus liderlerin tarihi bile değiştirebildiklerinden bahseder. Buna en iyi örnek Atatürk'tür. Çağının paradigmalarını yerle bir ederek, yedi düvele karşı tüm sömürülen halkların rol modeli olmuş, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet ilanı ve devrimleri ile bir ulusu küllerinden yeniden inşa etmiştir. Atatürk gibi bir başka askeri ve siyasi deha da Napolyon'dur. Avrupa Birliği dahil bugün hayatta olan bir çok kurumu ilk kez teorize ederek, gerçekleştirmek için eyleme geçmiş, Avrupa'nın çehresini değiştirmiştir.

Tufts Üniversitesi'nden (Boston) Prof. Dr. Nassır Ghaemi, liderlikteki dört temel özelliği gerçekçilik, esneklik,empati ve yaratıcılık olarak ortaya koyar. İstisnai yetenekleri ile liderler, halklarını yüceltirler, uyguladıkları politikalar ile uluslarını gururlandırırlar, cesaret ve kendine güven inşa ederler....

Bugünler, ulusal ve küresel krizlerin peşisıra yaşandığı zamanlar ve maalesef Atatürk ve Napolyon çapında liderlerden yoksunuz. Ekonomik ve siyasi krizler ile global ekolojik sorunların çözümü için bir sorumluluk üstlenmek yerine kurban rolünü oynamayı ya da başkasını suçlayarak zaman öldüren bir liderlik kadrosu var dünyada. Düşünsenize, her ülkenin yasaları bir kişinin öldürülmesini ve cinayeti yasaklamakta ama savaşlar ve küresel iklim değişikliği nedeniyle binlerce insan ölürken ülkeler kılını bile kıpırdatmaktan aciz! Gazze ve Ukrayna savaşları en güncel örnek! Bu elbette sürdürülebilir değil.

Artık radikal reformları uygulama yeteneğinde liderlere ihtiyaç var. Öncelikle Mustafa Kemal Atatürk'ün 20 Nisan 1931'de söylediği ''Yurtta barış dünyada barış'' idealini gerçekleştirecek, ardından da küresel iklim değişiklikleri ve habitat daralması gibi gezegenimizin ekolojik yok oluşunu engellemek için insiyatif alacak zamanın ruhuna uygun bir liderlik gerekli.

Farklı zorluklar farklı liderler yaratır, insanlığın toptan yokoluşa doğru sürüklenmesi de gezegenimizin en zorlu problemi olduğundan, bunu engelleyecek liderlerin oluşma sürecini hep beraber yaşamaktayız diye  düşünüyorum.

2024 yılında Amerika, Rusya, İngiltere ve Hindistan dahil dünyanın 70 ülkesinde seçimler var ve 3 milyara yakın insanın tercihi, bu liderlerin ortaya çıkması için bir umut olabilir.