Siyasi görüşümün ‘Yeni CHP’den çok ‘Vatan Partisi’ne yakın olduğunu söyleyerek başlayayım söze… Bu nedenle İşçi Partisi’nin bazı değişikliklerle, daha deniş kesimleri kucaklayacak bir değişikliğe gideceğini duyduğumda sevinmiş ve umutlanmıştım. Gerek İşçi Partisi’ne sıcak bakan, gerekse TGB’li dostlarla yaptığım söyleşilerde, değişime gitmediği sürece, İşçi Partisi’nin yüzde 3’ü geçmesinin olanaksız olduğunu, dile getiriyordum, hep…

Neler değişmeli?” diye sorduklarında ise sıralıyordum. Öncelikle adı ve amblemi değişmeli; ardından toplumda iyi tanınan ve sevilen, yani oy potansiyeli olan, kişilerin yoğun katılımı gerçekleşmeli ve bu flaş isimler kamuoyu araştırmaları ile değerlendirildikten sonra, gerekirse genel başkan da değişmeliydi. Özetle, birkaç kişinin partiye katılımı söz konusu olmamalı; geniş bir grupla ittifak sonrası yeni bir ‘sentez’ ortaya çıkmalıydı, kitle partisi olabilmek için…

Hangi değişiklikler oldu?

Partinin adının değişmesi çok doğru ve seçilen yeni isim (Vatan) çok yerinde… ‘Atatürk milliyetçisi’ olmama karşın kendimi ‘vatansever’ olarak tanımladığımı; ‘milliyetçi’ veya ‘ulusalcı’ sözcüklerinin İngilizce karşılığının (nationalist), Hitler’in ‘etnik ulusalcılığı’nı çağrıştırdığını yazmıştım, önceden.

Ancak isim değişikliği dışındaki beklentilerim ‘fos çıktı’, ne yazık ki. Amblem değişti, ama kocaman bir yıldız kaldı içinde… Oysa ‘Vatan’ı ifade eden bir simge öne çıkarılmalı, yıldız ise en azından iyice küçülmeliydi. Amblemden daha önemlisi, bir ‘sentez’ oluşmayınca, ‘katılım’ çok cılız kaldı. CHP’den ayrılan Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, Prof. Dr. Süheyl Batum ve Emine Ülker Tarhan bile katılmadı yeni oluşuma… ‘Şah Fırat Operasyonu’ konusunda partiden birbirine zıt görüşlerin ortaya çıkması da iyi olmadı.

Özetle ‘Dağ, fare doğurdu’ denebilir. ‘Geniş katılım’ ve ‘sentez’ için henüz geç değil; ancak, pek olası gelmiyor, bana. Perinçek’in CHP’den aday gösterilmesi karşılığında CHP – Vatan işbirliği daha olası ve yararlı; oy kaybı lüksümüz yok.

Ne yapmalı?

Atatürkçü’nün yol göstericisi ‘akıl ve bilim’ olduğuna göre, izlenecek yol, akla ve bilime uygun olmalı... Ne kadar kızsak ve eleştirsek de, şu an için duygularımızı bir yana koyup, CHP ve MHP’de birleşmenin daha akılcı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu kez ‘tıpış tıpış’ gidip oy kullanmayacağımız bilinmeli ve önseçimde Türkiye’ye bilgi ve birikimleri ile katkı sağlayacak yeni adaylar desteklenmeli... Örnek mi? Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Atila Sertel, Ömer Faruk Eminağaoğlu ilk aklıma gelen isimler. Partiye yarardan çok zarar veren ve çok tartışılan isimler ise kendi şehirlerinden aday olmalılar (örneğin Mehmet Bekaroğlu Rize’den).

Genelde iyimser olsam da, şu anki koşullarda seçim sonuçlarının yüz güldürücü olmayabileceği kanısındayım. Ama madem ki “Demokrasilerde çare tükenmez”, seçim sonrasına yönelik yeni arayışlara şimdiden başlamamamız için de hiçbir neden yok…

1960’ın Tahkikat Komisyonu

Demokrat Parti’nin ‘muhalefet ve basının faaliyetlerinin tahkik edilmesi için’ 18 Nisan 1960'ta kurduğu, 15’i de Demokrat Partili milletvekillerinden oluşan ‘Tahkikat Komisyonu’nu anımsadım, nedense… ‘CHP'nin ülkedeki bütün yıkıcı grupları çevresinde topladığı; halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığı’ öne sürülüyor; komisyonun üç ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerini soruşturması isteniyordu.

Nereden aklıma geldi ki bu?

Haftanın Sözü:

Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde varlıklarını koruyan eserleri ile yaşadığı bugünkü siyasal sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan, hiçbir kayıt ve koşul altında ayrılık kabul etmez bir kütledir.” Mustafa Kemal ATATÜRK, 1930