Korku ve karamsarlığın kol gezdiği bu günlerde en çok gereksinim duyduğumuz şey ‘Ümit’ belki de…

Psikolojik durumumuzu Prof. Dr. Engin Geçtan, Hürriyet’te Ayşe Arman’a verdiği röportajda çok güzel özetlemiş: “Toplumumuz negativizm eşliğinde… …Çevremizdekilere kasvet ve karamsarlık bulaştırabiliyoruz… …Dayanışmaya geçmek gerekiyor. 'Kolektif regresyon' yaşıyoruz… …Aç ve çıplak bir bebek gibi bağımlıyız. Bir şeyleri hep başkasından bekleme eğilimindeyiz.

Geçtan’ın en önemli saptaması şu, kanımca: “Sen ülke için ne yapacaksan yap. Yapmayanlarla uğraşıyorsan, onlardan farkın kalmaz!”

Yaşadığımız karamsarlığın ve ümitsizliğin önemli bir nedeni de çoğunluğun bir çözüm veya çıkış yolu, yani bir umut ışığı görememesinde. Birçok insan “Atatürk yeniden gelse” sözlerini dile getirirken, çözümsüzlüğe inançlarını yansıtıyorlar, aslında.

Peki, gerçekten ‘Ümit’ yok mu?

Olmaz mı? Atatürk yeniden gelmeyecek, ama onun ilkeleri (Altı ok) ve sekteye uğramış olsa da devrimleri yaşıyor. Ayrıca, Türkiye’de çok sayıda ‘Ümit’ var; örnek mi?

Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Prof. Dr. Ümit Özdağ.

Sayın Kocasakal’ın İzmir’de farklı topluluklara yaptığı üç konuşma sırasında bir yandan da izleyicileri gözlemledim. Kocasakal heyecanını ve samimiyetini izleyenlere aktarıyor ve onlara ‘Ümit’ aşılıyor; konuşmasının sonunda özellikle gözlerdeki ‘Ümit ışığı’ net olarak fark ediliyor. Bir diğer gözlemim, entelektüel düzey arttıkça, konuşma sonundaki değişimin daha fazla olduğu yönünde… Alsancak’ta yürürken rastladığımız Kürt kökenli bir vatandaşımızın övgü dolu sözleri de çok etkileyiciydi.

Sayın Özdağ’ı canlı olarak izleme fırsatım olmadı, ancak bir ‘Genç Bakış’ programında AKP’li bir gencin sorusuna verdiği yanıt sonrası (https://www.youtube.com/watch?v=ean2pZJ8T94 ) gözlerde benzer heyecan ve parıltı vardı.

Demek istediğim o ki, Türkiye’de desteklenmesi gereken birçok ‘Ümit’ var…

Ümit’ doğunca, “Neler yapabiliriz?” sorusu gündeme gelecektir; yani plan yapmak…

Yıllar önce bir televizyon programında çok takdir ettiğim deneyimli dış politikacı Rahmetli Kamran İnan “ABD’nin bir ‘B planı’ var mı?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “ Hangi ‘B Planı’, ABD’nin her zaman D, E, F, G planları vardır.” Bizimse en fazla bir ‘B Planı’mız var. Kesinlikle bir ‘C Planı’mız olmadığından, özellikle 1946’dan bu yana A-B-D planları ile yönetiliyoruz.

C Planımız nasıl olmalı?

Birçok yazımda Türkiye’deki bir ‘Görünmez El’in yıllardır, önce iktidarı, sonra muhalefeti şekillendirdiğini ve çeşitli yollarla (televizyon gibi) halkı bir ‘C Planı’ olmadığına inandırdığını dile getirdim. Bu durumda ilk amacımız CHP ve MHP’nin fabrika ayarlarına dönmesini sağlamak olmalı ve bunun Kılıçdaroğlu ve Bahçeli liderliğinde olanaksız olduğu çok açık.

Hem CHP’nin, hem MHP’nin Atatürk’ün ilke ve devrimlerine sahip çıkacak, geniş halk kitlelerinde heyecan yaratacak, ülke çıkarlarını her şeyin üzerinde tutacak lider ve yeni kadrolara gereksinimi var. Bizlere düşen görev, bu iki partide bir bölünmeye yol açmadan, bir ‘C Planı’ oluşturacak, dürüst ve çalışkan kadroların oluşması için elimizden geleni yapmak… Başkalarından bir şey beklemeksizin çaba sarf etmeliyiz; bu yazıyı paylaşmak bile bir etkinliktir.

Farkında değiliz, ama güç bizde. ‘Ümitlerimizi’ korumalı, bölünmelere son vererek birleşmeli ve sesimizi yükseltmeliyiz…