Kesinlikle dostluk, barış ve işbirliğinde. Günümüz koşullarında zor, ama yakın gelecekte olanaksız değil; çok daha zor koşullarda başarılmış çünkü…

Türkiye ve Yunanistan Arasında Gümrük Birliği ve Konfederasyon

Elefterios Venizelos’un 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiğini duymuşsunuzdur. Peki, 30 Ağustos 1930’da Zafer Bayramı törenini protokol tribününden izlerken, Atatürk’ün sağ yanında Yunan Başbakanı Venizelos’un oturduğunu ve Türk askerini alkışladığını biliyor muydunuz?

Ya iki ülke arasında gerçekleşen sağlam dostluğun ardından bir gümrük birliği kurulması, hatta konfederasyonla siyasi bir birliğe doğru adımlar atılmasının konuşulduğunu? Üstelik 1933 yılında, kanlı bir savaştan sadece 11 yıl sonra.

Ben bilmiyordum; gazetemin 9 Eylül’de okuyucularına hediye edeceği kitapçık için yazdığım ‘9 Eylül - Savaşçı Atatürk'ten Barışçı Atatürk'e’ başlıklı yazıyı hazırlarken öğrendim ve çok etkilendim. O zamanda bunlar yapılabildiyse, bugün neden uzlaşma sağlanamasın?

Bugünlere Nasıl Geldik?

AKP iktidarında Türkiye iyice yalnızlaştı. Deneyimli diplomatlar “Monşerler” denerek, devre dışı bırakıldı; işler FETÖ kadrolarına ve donanımsız dostlara devredildi. Yunanistan bu zaafları kullanarak adalarımızı işgal etti, yasak olmasına karşın adalarını silahlandırdı, dostlarımızla anlaşmalar yaptı ve son olarak Meis adasına bile asker çıkarttı.

Elimiz Güçlü mü? Girit’in Dörtte Üçü bizim mi?

Lozan Antlaşması nedeniyle elimiz son derece güçlü; ayrıca bugüne dek hiç talep etmediğimiz bazı haklarımız da var; örneğin Girit’te.

Milli Savunma Bakanlığı önceki genel sekreterlerinden emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’ın tezine göre; Girit Adası’nın hukuki statüsü, 30 Mayıs 1913 Londra, 10 Ağustos 1913 Bükreş, 14 Kasım 1913 Atina ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmaları ile belirlenmiş. Birinci Balkan Savaşı sonrası Londra’da, Osmanlı Devleti Girit’i Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’a bırakmış (4. madde). İkinci Balkan Savaşı sonrası Bükreş’te, Bulgaristan, Girit’teki hakkından feragat etmiş. Atina’da ise Osmanlı ile Yunanistan, Londra Antlaşması hükümlerini uygulayacakları konusunda (15. madde) anlaşmış. Bu 15. madde, Lozan’da teyit edilmiş (12. madde) ve böylece Yunanistan’a Girit Adası’nın dörtte birini veren Londra Antlaşmasının uygulanacağı kayıt altına alınmış. Sırbistan ve Karadağ, Lozan sonrasındaki süreçte, Girit’teki haklarından fiili olarak feragat ederken, bunu Yunanistan lehine yapmadıklarından, sonuçta Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ’ın dörtte üçlük payları aslına rücu olarak Türk toprağı olmuş.

Bu tez tartışmalı ve Türkiye’nin Girit toprağında gözü yok; ama anlaşma masasında iyi bir koz olarak kullanılabilir.

Çözüm Ne?

Tarihimizi öğrenip, yapılan yanlışlardan ders almamız, yapılan doğruları taklit etmemiz gerek. Bilgi ve deneyim sahibi değerli diplomatlarımızın, subaylarımızın, bilim insanlarımızın ve politikacılarımızın söylediklerine kulak verip; haklarımızı ve barışı koruyan, akılcı, uzlaşmacı politikalar belirlemeli ve uygulamalıyız. Suriye ve Mısır başta olmak üzere, komşu ve yakın ülkelerle yeniden iyi ilişkiler kurmalı; Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini temel almalıyız.

Kalıcı Barış İçin Umut Işığı Var mı?

AKP yönetiminde zor. Kalıcı barış için hukukçu Cumhurbaşkanı Mansur Yavaş ile parlamenter sisteme geçip, uzlaşmacı Ekrem İmamoğlu’nu ‘başbakan’ seçmemiz gerekiyor ki Atatürk ve İnönü’nün rollerini üstlenebilsinler. Yunanistan’ın da bir Elefterios Venizelos çıkarmasını veya Venizelos’taki değişimin hemşerisi (Girit) Başbakan Miçotakis’te gerçekleşmesini bekleyebiliriz. Türkiye güçlendiğinde, Yunanistan’ın tavrı da değişecek ve işbirliğine, uzlaşmaya yanaşacaktır.

Venizelos, Atatürk’ü Nobel’e aday gösteren mektubunda diyor ki: “Barış arzusu beslendiği takdirde, en tehlikeli anlaşmazlıkların ayırdığı halklar arasında bile anlaşma sağlanabilmesi için bir örnek teşkil eden bu yakınlaşma, ilgili iki ülke için olduğu kadar, Yakındoğu’da da barış düzeninin korunması için sadece olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır.”

Türkiye – Yunanistan çatışması emperyalistlerin lehinedir; geçmişte de bugün de. Simgesi ‘horoz’ olan ve ayakları pislik içinde olduğu halde sürekli öten Fransa, bu nedenle kızıştırıyor, ortalığı! Yunanistan aynı oyuna bir kez daha gelmemeli.