Yer İstanbul’un mütevazı semtlerinden Esenler.

Mütevazı ama faturası lüks.

Evinde engelli oğluyla yaşayan Ebru Yıldız, bir sabah tuvaletin tıkandığını fark ediyor.

Hani şu “bugün de bu eksikti” denilen cinsten.

Klasik çözüm arıyor. Sıcak su döküyor.

Porçöz döküyor. Ama yok…

Tuvalet kararlı.

Açılmamaya yemin etmiş.

Üstüne bir de çocuk inadına tuvaletten çıkmıyor.

Sanki “ben buradayım, sen çaresizsin” der gibi.

Mecbur kalıyor, internetten bir tesisatçı buluyor.

Arıyor, anlatıyor, sorulara cevap veriyor.

Yarım saat sonra iki kişi kapıda.

Ellerinde aletler, yüzlerinde özgüven.

Kadın seviniyor.

“Ne güzel” diyor, “hızlı ekip.”

Ekip işe bir girişiyor, bir girişiyor...

Yarım saat sonra müjde;

“Tamam abla, açıldı.”

Kadın rahatlıyor.

Ta ki o cümleyi duyana kadar…

“Hesap: 18 bin lira.”

Bir sessizlik…

Bir yutkunma…

Bir “şaka herhalde” bakışı…

Ama şaka değil.

Gayet ciddi.

Kadın sinirleniyor ama bağırmıyor.

Komşular duymasın diye.

Utanıyor.

Kendi evinde, kendi tuvaleti için.

Komşudan borç alıyor.

Parayı denkleştirip ödüyor.

Adamlar mı?

Gram utanma yok.

Aksine sırıtarak vedalaşıyorlar;

“Bir sorun olursa her zaman yardımcı oluruz abla.”

Kadın dar gelirli.

Engelli maaşı, evde bakım desteği…

Sonradan araştırıyor.

Meğer bu işin piyasası en fazla 5 bin liraymış.

Olan biteni anlatıyor, anlatıyor…

Derken televizyonlara çıkıyor.

Ama toplumun tepkisi standart:

“Baştan fiyat sorsaydın.”

“Araştırsaydın.”

“Kusura bakma ama sen de…”

Nasrettin Hoca fıkrası gibi sanki hırsızın hiç suçu yok.

Ben başka yerden bakıyorum.

Bu kadın zengin de olabilirdi.

18 bin lirayı bozukluk niyetine verebilirdi.

Peki o zaman sorun olmaz mıydı?

Fiyat konuşulmadı diye insanlar yolunacak kaz mı olur?

Güvenmek artık lüks bir duygu mu?

Bir meslekteki üç beş çürük yumurta,

tüm sepeti kokutuyor.

Asıl soru şu:

Bu ülkede artık tuvalet tıkansa tesisatçıdan önce vicdan mı çağırmak lazım?

Mutlu yıllar.