2021 UNESCO tarafından “Yunus Emre Yılı”, Cumhurbaşkanlığı tarafından “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak duyuruldu. 700 yıl önce yaşamış, döneminin arı duru Türkçesini kullanması bir yana, inançlı ve kendine özgü bir aydın duruşuyla öncelikle bezirgânların ipliğini pazara çıkarmış, “Anadolu Aydınlanması”nın mimarlarından olan birini anmayacağız da kimi anacağız? Yunus deyince, işkencehanelerde “gösterileri” izlenen balıklardan başkasını aklına getirmeyenleri, ağları parçalıyorlar diye katleden canileri bir yana bırakalım. Çıkalım sokağa ve önümüze gelen on kişiye soralım: “UNESCO nedir?”, vazgeçtim “2021 ne olarak duyurulmuştur?”, ondan da vazgeçtim “Yunus Emre kimdir?” Sizce o on kişiden kaçı bu sorulara yanıt verebilir? Abartıyor muyum, çok mu karamsarım? Yoksa her yerde etkinlikler düzenleniyor, aydınlanma ve ahvalimiz üstüne yayınlardan geçilmiyor, Yunus Emre gibi bir dil ustalarına yakışmama utancıyla cadde meydan çığlıklar atılıyor da, cahilliğim yüzünden benim mi haberim yok? “Aman sen de, kimlerin adını nice yıla verdik. Hepsi geldi geçti, sık dişini 2021’in bitmesine de kırk gün kaldı” mı demeliyiz? Dostlar, bu bizim şakası bile hazin fotoğrafımızdır. Uzatmaya gerek yok. Bu fotoğraftaki kişisel-kurumsal payımıza dair özeleştiriye gelirsek, işte onun için sayısız gerekçe var.

Biz bu dili, güzelim Türkçemizi sokakta bulmadık. O bu toprakların bin yıllık birikimi, birbirine eklenen uygarlıklardan harmanlanmış ekinidir. Bu toprakları yurt edinmeyi, gelecek kuşaklara aktarma bilinç ve sorumluluğunu, bu müthiş dil harmanıyla anlatanlar ve aktaranlar sayesinde başardık. Dilin, Yunus Emre’nin başlıktaki sözü örneği, usla, damıtılmış bir dünya görüşüyle, duruşla, estetikle, kaygı ve saygıyla kullanılması gerektiğini, nice dil ustası sayesinde öğrendik. Başöğretmen ile yoldaşlarının uzak görüşlülüğü ve öngörülerinin semeresi olan Dil Devrimimizin, bu amaçla kurulmuş –12 Eylül’ün faşistleri ve kuyrukçuları tarafından tarumar edilmiş- Türk Dil Kurumu ile bu çabaya emekleri ve ürünleriyle katkı veren nice değerimizin hakkını vermek, saygı ve minnet duymak zorundayız. Ben Yunus Emre’yi bu açıdan değerlendiriyor, 700. yılını saygıyla kutluyor, başka dilleri ve hele ki bu ülkenin kültür ve uygarlık bahçesini onurlandıran her dili, her lehçeyi, her şiveyi yüreğime basıyorum. Onların gerici yok sayışlarda, faşist reddedişlerde, cıvık alay ve sözüm ona gülmece malzemesine dönüştürmelerde heba edilmesine itiraz ediyorum. İtiraz ne söz, birer insan hakları suçu ve kültür cinayeti olarak görüyorum. Buna aykırı her saçmalığı, bağışlanamaz saygısızlık olarak tanımlamamız gerektiğine inanıyorum. Yunus Emre’nin 700. yılını kutlamak, işe buralardan başlamakla mümkündür. Anadolu’nun dilini yobaz, özenti, zorlama, çorba ve bulamaç yönelişlerden korumak, hiç kuşkusuz çağdaşlığın yüklediği bir görevdir. İster ekonomik, ister kültürel, ister dinsel her türlü emperyalizme karşı dilimiz, öncelikli savunma, direnme ve haddini bildirme cephesidir. Dil, tepeden tırnağa bir tutumdur, tavırdır aynı zamanda. Ne demek istiyorum?

Tutum ya da tavır, öncelikle dünya görüşünün, yaşama-insana-yeryüzüne dair saygı ve kaygının yansımasıdır. Kalibresini ve eylemdeki karşılığını, bunlara dair niteliğimiz ve birikimlerimiz belirler. Dil, bunların yansımasıdır. Dil bir araçtır ve onu kullananın duruşuna göre anlam ve değer kazanır. Harflerin, sözcüklerin, tümcelerin içini dolduran, işte o duruştur. Örneğin çağdaşlık, ilericilik savıyla davranırken, bu tutumunuzu gerici bir dille yansıtamazsınız. Öyle ya, dünya görüşü dediğin, insanın her sözüne ve eylemine uyumlu ve anlaşılır biçimde yansımak durumundadır. Düşüncede ilerici, söylemde gerici, eylemde arabesk olursanız, sizdekine dünya görüşü değil, en hafif deyimle “kafa karışıklığı” denir. Daha ağır deyimlere ve örneklere gerek var mı? Gericinin dili, kavramı, söylemi ile derdinizi anlatmaya çalışırsanız, dünya görüşünüzle tutarlı bir duruş göstermek bir yana, size yakınlık duyanları, umut bağlayanları, yol arkadaşı olarak görenleri şaşırtır, üzer, vaz geçilecek bir özneye dönüşürsünüz. Yunus Emre, “Sözün us ile düşürgil” derken, bunlardan başka neyi anlatmak istemiş olabilir, dil size daha nasıl yardım edebilir? Dilimizin, usumuzun, duruşumuzun sıkı bir temizlikten geçmesi gerekiyor ve korkarım bunun için de fazla zamanımız yok.