Ormanlar yanarken sessiz kalan sadece kurumlar değil; bazen vicdanlarımız da oluyor. Tam da bu yüzden bugün “indirim” değil, “irade” konuşmalıyız.

Böylesi bir felaket yaşanırken hâlâ “yaz fırsatları”, “sezonda son indirim”, “alışverişin tam zamanı” gibi reklamlarla karşılaşıyoruz. Oysa tam da bu zamanlar, markaların gerçek kimliğinin ortaya çıktığı dönemlerdir. Çünkü kriz anları sadece devletin değil, özel sektörün de sınavıdır.

Güzel İzmir’im başta olmak üzere Türkiye’nin birçok noktasında orman yangınları devam ediyor. Kayıplarımız sadece ağaçlarla sınırlı değil. Bir ekosistem, bir hafıza, bir ortak gelecek yok oluyor. Yangın bölgesinden yükselen dumanlar, artık sadece fiziksel değil; ahlaki ve kurumsal bir sınavın da habercisi konumunda.

Birçok marka yıllardır ‘sürdürülebilirliği’ iletişim stratejisinin merkezine koyuyor. Geri dönüştürülmüş ambalajlar, doğa dostu ürünler, karbon ayak izi azaltma hedefleri… Ancak kriz anları, bu söylemlerin ne kadarının içi dolu olduğunu görme fırsatıdır.

Çünkü sürdürülebilirlik yalnızca pamuk torba bastırmakla ya da birkaç geri dönüşüm kutusu yerleştirmekle olmaz. Gerçek sürdürülebilirlik, kriz anlarında gösterilen dayanışma ve sorumlulukla başlar.

Bu yaz yaşanan yangınlarda da gördük ki, birçok marka sadece reklam kampanyalarını değil, varlığını adeta askıya aldı. Oysa bir markanın sosyal medya hesabını sessize alması bu gibi durumlarda yeterli değildir. Asıl mesele; sesini nerede, ne zaman ve nasıl kullandığıdır.

Kriz zamanlarında marka iletişimi durdurulmaz, dönüştürülür. Bu gibi durumlar, gerçek marka kimliğinin ortaya çıktığı anlardır.

Markalar sadece ekonomik aktörler değildir. Toplumla duygusal ve değer temelli bağlar kurduklarını iddia eden her marka, bunu zor zamanlarda ispatlamalıdır. Kampanya metinlerini “duyarlılık” filtresinden geçirmeden yayınlamak, sadece iletişimsel bir hata değil; toplumsal bellekte kalıcı izler bırakacak bir ihmaldir.

Unutmayın; insanlar sadece ürünlerinizi değil, duruşunuzu da satın alır.

Bugün kampanyayı değil, katkıyı konuşma zamanıdır. Çünkü yaşam yanıyor. Ve bu yangını söndürmek hepimizin sorumluluğudur.

Bu yüzden “alışverişin tam zamanı” demeden önce, bir kez daha düşünün:

Belki de bu kez dayanışmanın zamanı.

İşletmelere kocaman bir teşekkür…

Koca markalar sessiz kalırken, örnek duruş işletmelerden geldi… Eğlence sektörü deyip geçmeyin; İzmir’in ve Çeşme’nin bazı işletmeleri, bu felaket karşısında alkışı hak eden bir sorumluluk gösterdi.

Yangının başladığı akşam müziği susturup eğlenceyi durduran Newold Alaçatı, Limon Köyiçi ve Kali Beach Club gibi işletmeler, “önce vicdan” diyerek fark yarattı.

Bunların yanında geleceğe umut ekenler de vardı. Farah İzmir ve Wuu Çeşme, ağaç dikme seferberliği başlatarak dayanışmanın gerçek yüzünü gösterdi.

Bu duruş, sadece takdiri değil, yaygınlaşmayı da hak ediyor.

Çünkü bazen bir ağacı kurtarmak, bir markayı büyütmekten çok daha değerlidir.