Yerleşim yerlerinin adları verilirken genel olarak birkaç özellik göz önüne alınır. Bu isimlendirme genel olarak ya kurucusunun adı verilerek ya da yerleşen oba/cemaatin adıyla anılarak (Bayındır, Kınık, Bayraklı) veya yerleşim yerinin coğrafik özelliği göz önüne alınarak (Karahisar, Kızılkaya, Kireççili) ya da -Anadolu’da geçerli olan- eski adının bozulmasından elde edilerek yapılmaktadır. Bir başka isimlendirme de Osmanlı Dönemi’nde hangi padişahın döneminde yerleşim kurulmuşsa o padişahın adıyla anılmasıdır (Hamidiye, Mahmudiye, Aziziye vb).

Örneğin, İzmir’in isim tarihçesi başlı başına bir muammadır. İzmir’in birçok adı olmuştur. Ancak İzmir adına kaynaklık eden Smyrna en bilineni ve en kalıcı olanı olmuştur. Kentin Hellenistik Dönem kurucularından Lysimachos, kenti imar ve inşa ettikten sonra kızının adını kente vermiş ve kentin adını Evrodeika olarak koymuştur. Ancak halkın belleğinin ve dilinin şakası yoktur. Lysimachos’un ölümüyle birlikte bu isim unutulmuş gitmiş, Smyrna adı kullanılmaya devam edilmiştir.

Bugün Seferihisar olarak andığımız ilçemizin adı konusu da tarihsel bir sürece yaslanmaktadır. Gerçi Seferihisar adının Romalı General Tysaferin’den, onun kurduğu ve kendi adını verdiği Tysaferinpolis kentinden geldiği yaygın olarak dolaşımda tutulan bir üfürmedir. Bu isim Türkler bölgeye gelince önce Tysaferinhisar sonra da Seferihisar şeklini almıştır. Bu tür aslı astarı olmayan üfürmeler çok kolay hayat bulur, eğer yeterli tarih araştırması yapılmamışsa… Özellikle de Tysaferin isminin Romalı değil Pers ismi olduğunu bilmiyorsanız…

1671 yılında yöreye geldiği kabul edilen Evliya Çelebi Seferihisar ve ismine dair şu bilgileri aktarır: “Evsâf-ı şehr-i Sivrihisâr; Sığla sancağında yüz elli akçe kazâ ve nâhiyesi kırk pâre kurâdır. Şehri Vâlide Sultân hâssıdır, voyvodası hâkimdir. Kethudâyeri ve yeniçeri serdârı ve a’yânı vardır. Sivrihisâr derler, ammâ hisârdan bir alâmet yokdur. Ammâ bu şehrin garbında gördüğümüz mezkûr bâğlar içre kal’a-misâl kudretden kayalar vardır, gûyâ kal’alardır. Ol ecilden buna Sivrihisâr derler.” (Günümüz Türkçesiyle mealen şöyledir: Sivrihisar’ın Özellikleri; Sığla sancağı, yüz elli akçelik kazadır ve nahiyesi ile kırk köyden ibarettir. Şehrin senelik vergisi Valide Sultan’a aittir. Voyvoda tarafından yönetilmektedir. Kethüdası, yeniçeri serdarı (komutanı) ve ayanı (ileri gelenleri) vardır. Sivrihisar derler ama hisardan bir alamet yoktur. Herhalde şehrin batısında gördüğümüz bağları içindeki kaleye benzeyen kayalardan dolayı bu ismi almıştır.)

Elbette tarihte kentte yaşayan hemşerilerimizin kentin adını nasıl telaffuz ettiğini aktaran bir kaynak olmadığı için bilemiyoruz. Ancak erken bir dönemde kenti ziyaret eden Evliya Çelebi Sivrihisar adını anmakta ve bu adın da -Teoslulara kentlerinin imar ve ıslahında uzun bir süre taşocağı işlevi gören- Taşdibi yükseltisinin hisara benzetilerek bu isimle anıldığını belirtmektedir.

SİVRİHİSAR TUZLASI

Biraz daha erken bir döneme gidersek Değerli Cahit Telci tarafından yayınlanan (2015) '1425-1430 Tarihli Halil Beğ Defteri'nde daha çok günümüzde Düzce olarak anılan yerleşimin yer aldığını görüyoruz. Özellikle de '196 haneli Hereke nahiyesi' ifadesi, Çeşme nahiyesinin 72 hane, Urla nahiyesinin 128 hane olduğu göz önüne alındığında Hereke’nin ne kadar önemli bir yerleşim olduğu ortaya çıkar. Seferihisar yerleşimi yer almaz ancak bölgedeki tuzlalar anılırken “Sivrihisar Tuzlası” şeklinde bir ifade yer alır. Bu ifade -şimdilik- Sivrihisar adına rastladığımız ilk kayıttır.

19. yüzyılda yapılan öncü haritalarda da Sivrihisar adına rastlıyoruz. 1890 tarihli Alman Kartograf Heinrich Kiepert’in ve oğul Richard Kiepert’in 1911 tarihli haritalarında Sivrihisar adını; 1933 tarihli Cumhuriyet Dönemi haritasında da artık Seferihisar adını görmekteyiz.

Gelin bu tartışmaya/araştırmaya 18 Ekim 2021’de yitirdiğimiz çok değerli hocam Prof. Dr. Zeki Arıkan’ın 2004 yılında Seferihisar’da yapılan sempozyumda bu konuyla ilgili saptamasına yer vererek noktayı koyalım, “Seferihisar’ın adı XIV. Yüzyılın önemli kaynaklarında geçmez. Aydınoğulları Beyliğinin temel kaynağı olan Düsturname-i Enveri’de de buradan söz edilmemektedir.”

Bu saptamadan yola çıkan rahmetli hocam, resmi kayıtlarda Sivrihisar olarak geçen ismin yazışmalarda -günümüzde Eskişehir’in en büyük ilçesi olan Sivrihisar ile- kargaşaya yol açtığı için bir ayrıma gitmek zorunluluğu olduğunu belirterek 1914 tarihli şu belgeyi yayınlar.

“Dahiliye Nezareti 14

Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti

Aydın Vilayeti muzafatından Seferihisar ve Ankara Vilayeti dahilindeki Sivrihisar kazaları arasındaki …… ve müşabehetten dolayı teati-i evrak ve mekâtipte tesadüf olunan mevani ve müşkülatın izalesini teminen bunlardan Aydın vilayetindekinin “Aydın Seferihisarı”, Ankara’ya merbut bulunanın “Ankara Sivrihisarı” suretinde tahririne Harbiye Nezareti (silik) gösterilmiş ve keyfiyet tamimen tebliğ kılınmıştır.

18 Ramazan 332/28 Temmuz 1330

Dahiliye Nazırı n.

Müsteşar”

Kısacası; Miladi olarak 10 Ağustos 1914’te o güne kadar Sivrihisar olarak bilinen/anılan kentin adı İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla bu tarihten itibaren “Seferihisar” adıyla anılmaya başlamıştır.