Aliağa ve çevresi antik kent kalıntısı bakımından oldukça zengindir. İlçe sınırları içinde ve yakın çevresinde Aigai,  Elaea, Gryneion, Myrina, Tisna ve Kyme gibi tarih içinde önemli rol oynamış kentler bulunmaktadır. Ancak bu kentlere dair bilgilerimiz oldukça sınırlıdır.

Genelde Anadolu kentleri için Batı Avrupa’da üretilen bilgilerin ve önemli bir kaynakçanın olduğunu biliyoruz. Gerek seyahatnameler gerekse monografiler ve süreli yayınlarda yapılan araştırma yazıları bu konuda önemli ve öncü kaynaklardır. 17’nci yüzyıldan başlayarak Batı Avrupa’da Anadolu yerleşimleri için üretilen bu bilgi kaynakları üzerinde yeteri kadar çalışma yapmadığımız açık bir gerçektir. Bu bilgi kaynağı dönemlerinde yaşayan kentler için olduğu gibi artık tarih sahnesinden çekilmiş kentler için de en azından yüzey bilgileri ve üretilen harita ve çizimleri açısından değerlidir. Oysa üretilen her türlü yazılı ve görsel bilgi o yerleşimin belleğini oluşturmaktadır; tarih içindeki yeri ve konumu, kalıntıları, bıraktıkları, ürettikleri ve yaşanmışlıklarıyla…

PERGAMON KAZILARI

Her ne kadar Aliağa olarak bir yerleşim yeri geç bir dönemde ortaya çıkmış olsa da, coğrafyanın barındırdığı kent kalıntıları Aliağa’nın belleğini oluşturmaktadır. Dolayısıyla 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Pergamon kazılarının başlamasıyla bölgeye duyulan bilimsel merak, Aliağa ve çevresi için de bilgi üretilmesini sağlamış ve böylece ortaya devasa bir literatür çıkmıştır. Pergamon kazıları öncesi bölgeden geçen seyyahların aktardığı bilgiler her ne kadar zayıf olsa da (çünkü bölgede Güzelhisar dışında uğranılacak önemli bir yerleşim mevcut değildir), ‘Hiç bilgi olmamasından iyidir’ denebilecek düzeydedir.

ALİAĞA’YA YOLU DÜŞENLER

Aliağa ve çevresi üzerine bilgi üretenleri iki başlıkta ele almakta yarar var: Erken dönemde yörede bulunan seyyahlar ve 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında arkeolojik araştırmalar amacıyla gelenler. Seyyahlar arasında şu isimler yöreye dair önemli bilgiler aktarmıştır: Marie-Gabriel-Florent-Auguste de Choiseul-Gouffier, James Dallaway, François-René de Chateaubriand, William Turner, Otto Friedrich von Richter, Francis Vyvyan Jago Arundell, Charles Macfarlane, Baron Anton Prokesch von Osten, Félix Marie Charles Texier, Richard Popplewell Pullan.

İLK ÖNCÜ ARAŞTIRMALAR

İkinci başlığa giren isimler ise daha çok Pergamon kazılarının uyandırdığı yankılar üzerine yöreye gelen Carl Schuchhardt, Walther von Diest, Richard Bohn, Gustave Hirschfeld gibi Alman ve Sir William Mitchell Ramsay, Archibald Henry Sayce gibi İngiliz araştırmacılardır. Bu isimler arasında; 1879 yılında mimari yapı araştırmaları için Bergama’ya gelen Richard Bohn burada özellikle Zeus Sunağı üzerine çalışmalarda bulunmuş, Aigai’de ilk ve öncü araştırmaları yapmıştır. İngiliz arkeolog ve Eski Çağ Tarihçisi Archibald Henry Sayce ise günümüzde ilk yüzey araştırmaları yapılan Tisna antik kentine ilişkin öncü bilgileri derlemiştir.

BALTAZZİLER VE İZMİR’İN KUZEYİ

Aristides Baltazzi (1831-1887), Emmanuel (Manolaki) Baltazzi (1790-1854) ve Catherine I. (Pandely) Petrocochino’nun (?-1864) çocuğu olarak 1831 yılında İzmir’de dünyaya gelir. Eğitimini Paris’teki Collège Sainte-Barbe’da tamamlar. Yurda döndüğünde baba mesleğini sürdürmeye başlar. Babası Emmanuel Baltazzi, 1849 yılında, Fransız asıllı Jacques Alléon ile birlikte Osmanlı Devleti’ndeki ilk banka olan Dersaadet’i (Banque de Constantinople) kurmuştur. Aristides, Osmanlı Devleti’nin iç borçlanma sürecinde kilit isimlerden biri olur. Devlet, tüketim amaçlı aldığı kısa vadeli kredilerin büyük bir bölümünü Aristides’ten temin etmektedir. Ancak 1860’lı yıllarda üst üste gelen başarısız girişimler ile 1865 yılında İstanbul’da yaşanan büyük kolera salgınının ardından Aristides ve ailesi, diğer birçok gelir düzeyi yüksek ailenin de yaptığı gibi, kendilerini salgından korumak amacıyla İstanbul’dan bir süreliğine uzaklaşır. Baltazzi ailesi bu dönemde, bugün Aydın, İzmir, Denizli, Manisa illerini içine alan Aydın Vilayeti’ndeki çiftliklerine inerler. Aristides, zaten başından beri kardeşi Demosthenes ile birlikte, bu arazilerin yönetimi ile de ilgilenmektedir. Bergama’da da 82 bin dönümlük bir araziye sahipti. Emmanuel Baltazzi’nin 1840-1841 yılları arasında satın aldığı Aliağa Çiftliği’nin yönetimi de, vefatının ardından Aristides’e geçer. 4 bin hektar genişliğindeki bu çiftlik arazisi batıda Çandarlı Körfezi, doğuda Güzelhisar Çayı, kuzeyde Divlit Dağı, güneyde ise Bergama-İzmir İmparatorluk yolu ile sınırlandırılmaktaydı.

Kardeşi Demosthenes Baltazzi (1836-1896) de İzmir’de dünyaya gelir. Eğitimini üç erkek kardeşi gibi Paris’teki Collège Sainte-Barbe’da tamamlayarak Anadolu’ya döner ve kardeşi Aristides Baltazzi ile birlikte Aydın Vilayeti’nde geniş araziler edinir. Bir yandan aile mesleği olan bankacılık ve ticaretle uğraşırken diğer yandan geniş arazilerinde tarımsal faaliyetlerle bulunur. (Emel Dereboylu Poulaın)

Myrina

Myrina, İzmir’in 50 kilometre kuzeybatısındaki Aliağa kent merkezinin çok yakınında bulunan bir antik kenttir. Antik adı Pythikos ya da Titnaios olan ve Çandarlı Körfezi’ne dökülen Güzelhisar Çayı’nın ağzındadır. Beriki Tepe ve Öteki Tepe’nin arasındaki düz araziye kurulmuştur. Kentin, Amazon kraliçesi Myrina tarafından kurulduğu ve adını kurucusundan aldığı rivayet edilir. Halk arasında ve bazı kayıtlarda Kalabaksaray olarak anılır. İzmir-Çanakkale kara yolunda, Aliağa’dan sonra kuzeye giderken Güzelhisar Çayı üzerindeki köprüyü geçince solunuzda göreceğiniz, çayın sağındaki denize uzanmış iki tepe, Myrina’nın bulunduğu yerdir. Myrina, bu iki tepeye ve yamaçlarına yayılmış bir ören yeridir. Bugün bazı yapıların duvarları, liman yapısı ve tiyatronun olası yeri seçilebilmektedir.

NEKROPOL KAZILARI

Pergamon kazılarıyla birlikte Almanlar ve bu rekabet içinde Aristides Baltazzi’nin de öncülüğüyle Fransızlar bölgeye ilgi göstermeye başlamışlar; kazı çalışmaları (Salomon Reinach-Edmond François Paul Pottier, Myrina nekropol kazıları), yüzey araştırmaları, yerleşim yerleri hakkında bilgi üretimi, plan ve harita çalışmaları yapmışlardır.

1870 yılında Aristides’in çiftliğinin Kalabaksaray mevkisinde çalışan tarım işçileri, toprağı olmasından daha derin kazınca bir takım taş plakalara denk gelirler. Bu taş plakalar büyük merak uyandırır ve işçiler ne olduğunu anlamak için kazmaya devam ederler. Böylelikle bir grup mezar yapısı ortaya çıkarırlar. Bunlar sonradan anlaşılacağı üzere büyük bir nekropole ait mezarlardır ve bazılarının içinde pişmiş toprak heykelciklere ait parçalar yer almaktadır. Epaminondas ve Aristides bu kazılardan ele geçen mezar buluntularını, 1874 yılında Pergamon’da kazı çalışmalarına katılan ve o sırada Aliağa’da bulunan arkeolog Gustave Hirschfeld’e gösterirler.

LOUVRE’DA SERGİLENİYOR

Aristides, değeri anlaşılan heykelcikler nedeniyle kaçak kazılar yapılmaya başlanan arazisinde resmi kazılar yapılması gerektiğini düşünmektedir. Bu amaçla; İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi Hughes Fournier’e arazisinde kazı yapılması için teklifte bulunur. Osmanlı Hükümeti’nden alınan ferman ile Atina Fransız Okulu yönetiminde Myrina ve Kyme’de kazılar başlatılır. Edmond Pottier ve Salomon Reinach tarafından, 1880-1882 yılları arasında sürdürülen ve dört sezonu içeren kazılar sırasında 4-5 bin mezar açıldığı düşünülse de Reinach’ın 1887 yılında yayınladığı kitabında açılan mezar sayısı 6 bin olarak belirtilmektedir. Açılan bu mezarlardan bin 500’den fazla figürin ve diğer mezar sunuları ele geçirilmiştir. Toprak sahibi, kazıyı yapan ve devlet arasında yapılan paylaşım sonucu tüm eserler kazıyı yapanlarda (Fransızlar) kalır!!! Bu eserler günümüzde Paris’te Louvre Müzesi’nde özel bölümde sergilenmektedir.