Yazılı ve görsel basınımızda şiddet haberleri son zamanlarda günlük hayatın bir parçası haline geldi. Eşini, sevgilisini öldürenler, birbirlerini bıçaklayanlar, güzel güzel eğlenirken birbirine girip karakolluk olanlar hemen her gün ekranların ve gazete sayfalarının ayrılmaz parçası, gündemden düşmeyen haberleri haline geldi.
Bu bir taraftan toplum psikolojisini ilgilendirirken diğer taraftan da sosyolojik bir konu. Bu nedenle üzerinde ciddi ciddi durulmasını hakkeden bir mesele. Konuyu çözebilmek ya da en azından problemin ne olduğunu anlayabilmek için bence öncelikle şiddeti doğuran nedenler üzerinde durmak gerek. Neden şiddet uygulamaya eğilim göstermeye başladığımızı anlamak lazım. İsterseniz işe çocuklarımızın ellerinden düşürmedikleri telefon, tablet yani bilgisayarlardan başlayalım. Çünkü her bir telefon artık birer bilgisayar.
Geçenlerde bir kafede otururken iki kadının konuşmasına kulak misafiri oldum. Biri diğerine, yanlarında oturan iki veya üç yaşlarındaki çocuğunu güya methediyor. “Bak teyzesi, arama motorundan kendi başına oyun indirip oynayabiliyor” diyor. Aslında üzülmesi gereken bu durumu övünç vesilesi haline getirmesinin iki nedeni var. Birincisi bunu matah bir beceri zannediyor, ikincisi ise çocuk huysuzluk mu etti, ver eline telefonu kafan rahat etsin anlayışı.
Oysa durum feci. Çocuklar küçücük yaşta, elde silah birbirini öldürmeyi amaçlayan oyunlara gark oluyor. Ateş et, öldür, yola devam et. Öldüremezsen yanıyorsun. Oyun bitiyor. Yeniden başlamak zorundasın. Öldürmek esas. Üstelik kimse ölürken kanamıyor, çırpınmıyor. Yani acı çektiğine dair bir belirti yok
Bilgisayar oyunlarını geçtim. En masum zannettiğimiz çizgi flimlerde dahi şiddet diz boyu. Tom, Jerry’i kovalarken elindeki tavayla kafasına vuruyor, Jerry önce yamyassı oluyor sonra tekrar eski haline dönüyor. Jerry yukarıdaki raftan aşağıda yatan Tom’un kafasına satırı düşürüyor, Tom'un kafası ikiye bölündükten sonra tekrar yapışıyor .İzleyen çocukta şu algı oluşuyor. Ben birine zarar verirsem hemen eski haline döner.
Gelelim işin özüne, bir insanı bir başkasına şiddet uygulamaktan alıkoyan birçok neden varsa da en önemlilerinden birisi şiddet uyguladığımız kişinin kanamasından, acı çekmesinden duyacağımız üzüntü ve duygusal baskıdır. Diğeri ise şiddet uygulayacağımız kişinin tekrar eski haline dönememe korkusudur. Eski haline dönmek kelimesini hem fiziksel hem de duygusal ve ilişkisel anlamda eski hale dönmek olarak kullandığımı belirtmek isterim.
Eh... Üç dört yaşından itibaren ekranda da olsa şiddet uyguluyorsunuz. Şiddet uyguladıklarınız çırpınmıyor, acı çekmiyor kanamıyor. Bunu öğreniyorsunuz. Ayrıca küçük kardeşinizin kafasına tavayla vurmakta, kardeşinizi bıçakla kesmekte de sakınca yok. Tom ile Jerry’de izlediniz tekrar eski haline dönüyorlar. Bu durumda şiddet öyle “çok da kötü bir şey değil” olarak kodlanıyor çocukların tazecik beyinlerine.
Şimdi bir başka vahim durumdan daha bahsetmek istiyorum. Şiddet olağandışı bir durumdur. Ya da öyle olması gerekir. Normal olmayan herşey olağandışı olduğuna ve şiddet de normal olmadığına göre yukarıda söylediğim gibi olağandışıdır. Gerçekten öyle mi? Şiddet günümüzde olağan mıdır, olağandışı mıdır?
Maalesef, eğer çocukluktan itibaren oynadığımız bütün oyunlarda şiddet varsa, seyrettiğimiz çizgi filmler içinde şiddet unsurları içeriyorsa, anne babamızın günde 3-4 saat TV ekranlarında izledikleri tüm filmlerde, dizilerde kadınlar dövülüyorsa, savaşlar varsa, insanlar sürekli kavga ediyorsa, şiddet olağan bir şeymiş gibi algılanmaya başlanır. Şiddet kanıksanır. “Vah vah, birileri birilerini dövmüş öldürmüş, bıçaklamış, hayret”den, “yine birileri birbirlerini bıçaklamış’a” geçeriz. İşte o noktada film kopmaya başlar.
Film kopar demedim, kopmaya başlar dedim. Nedenine gelince daha söylenecek şeyler var bu konuda. Şiddeti başlatan şey anlaşmazlıklardır. Anlaşmazlıklar ise eğer hukuki ve ekonomik ise sistemin iyi çalışmamasından, sistemin problemi çözmekte yetersiz ya da yavaş kalmasından, sosyal ise kültürel farklılıklardan doğar.
Şayet bir ülkede hukuk yavaş işliyorsa, kamu vicdanını rahatlatabilecek kararları almakta yetersiz ve yavaş kalıyorsa o ülkede şiddetin tırmanmaya başlayacağı açıktır. Diğer taraftan çok farklı yaşam tarzlarını ifade eden bölgeler arasında göçler başlamışsa ve gelen bulduğunu, oturan geleni anlamakta zorluk çekiyorsa yani kültürel farklılıklar birarada yaşamak zorunda kalıyorsa bunu da şiddeti provake eden unsurlar içinde saymak gerekir.
Şimdi tekrar başa dönelim.Çocuklarımız bilgisayar oyunlarının bağımlısı haline gelmiş mi? Küçücük çocukların elinden telefon, tablet düşmüyor mu? Aileler TV bağımlısı haline gelmiş mi? Evde iletişim kopmuş mu? Ülkenizde yargıya güven kalmış mı? Göç var mı, gazeteleriniz hergün yurttan ve dünyadan hangi haberleri veriyor? Bunlara ilişkin yorumunuz şiddetin neden arttığına dair bir cevap olacaktır.