Dil, sadece bir iletişim aracı değil; aynı zamanda toplumsal değerleri, normları ve ne yazık ki eşitsizlikleri de nesiller boyu aktaran güçlü bir kültür taşıyıcısıdır. Dildeki cinsiyetçilik, bu eşitsizliğin en sinsi ve en yaygın tezahürlerinden biridir. Gündelik konuşmalarımızda, medyada, hatta resmi metinlerde bile farkında olmadan kullandığımız birçok ifade, ataerkil bir bakış açısıyla kadını ikincil konuma itmektedir.

Toplumun en güçlü kalelerinden biri dildir. Kimi zaman sevginin, kimi zaman nefretin taşıyıcısı olur. Ancak çoğu zaman farkında bile olmadan, dil aracılığıyla eşitsizliği yeniden üretiriz. Çünkü dil yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir iktidar aracıdır. En masum görünen kelimeler bile bir düzenin parçası olarak zihinlerimize işler, kimlerin konuşabileceğini, kimlerin sadece dinleyici olacağını belirler.

Türkçe, yapısal olarak eril ve dişil zamirlere sahip olmasa da, dilin derinliklerine işlemiş sayısız cinsiyetçi ifade barındırır. Bu ifadeler, kadına ve erkeğe atfedilen geleneksel rollerin ve yargıların bir yansımasıdır. "Bilim adamı," "iş adamı" gibi kullanımlar, başarılı, yetkili ve önemli pozisyonlardaki kişileri erkekle özdeşleştirir. Kadınları bu alanlarda görünmez kılar. "Adam gibi" , "adam olmak", cesaret, doğruluk ve güvenilirlik gibi olumlu nitelikleri yalnızca erkekliğe bağlar. "Karı gibi gülmek," "kız gibi ağlamak/korkmak" gibi benzetmeler, kadınlık ve kız çocukluğuna atfedilen özellikleri olumsuz ya da küçültücü sıfatlar olarak kullanır. "Elinin hamuruyla erkek işine karışma" atasözü, kadının alanını ev içi işlerle sınırlar, kamusal ve profesyonel hayatı "erkek işi" olarak kodlar. Günlük dilde "erkek" kelimesinin doğal karşılığı "kadın" iken, saygı ifadesi olarak görülen "bayan" kelimesinin kullanımı yaygındır. "Bayan," kadını bir unvanla sınırlarken, "erkek" kelimesi doğrudan cinsiyeti ifade eder. Bu durum, kadına hitapta eşitsiz bir dil tercihi yaratır. Kadınların siyaset veya spor gibi alanlarda başarıları anlatılırken dahi, "kadın" yerine "bayan" denilmesi veya mesleğin önüne cinsiyetin eklenmesi bu eşitsizliği pekiştirir.

Cinsiyetçilik yalnızca dilin yüzeyinde kalmaz; düşünce biçimlerimizin temelini oluşturur. Dil, düşünceyi şekillendirir. Nasıl konuşuyorsak, öyle düşünürüz .Bu durum yalnızca gündelik dilde değil, medya, eğitim ve siyasette de kendini gösterir. Haberlerde erkekler “başarılı iş insanı”, kadınlar ise “güzel sunucu” olarak tanıtılır. Kadının kimliği hâlâ dış görünüşü üzerinden tanımlanırken, erkeğin değeri üretimiyle ölçülür. Bu, dilin içinde kökleşmiş bir adaletsizliktir.

Dilin cinsiyetçi yapısı bir günde değişmez, ancak bireysel farkındalık ve çaba ile bu zincirleri kırmak mümkündür. Dilimizi dönüştürmek, zihniyetimizi de dönüştürmenin ilk adımıdır. Nötr İfadeler tercih ederek, küçümseyici ifadelerden kaçınarak ve toplumsal rollerden bağımsız konuşarak dilimizi ve zihniyetimizi dönüştürmeye katkı sağlayabiliriz. Dil, bir ayna gibidir; toplumu yansıtır. Ancak aynı zamanda, toplumu şekillendiren bir araçtır. Cinsiyetçi dil, eşitsizliği görünmez bir şekilde meşrulaştırarak yayar. Eşitlikçi bir toplum inşa etme yolunda atılacak en önemli adımlardan biri, dili cinsiyetçi kalıplardan arındırmaktır. Eşitlik, önce dilde başlar ve sözcüklerimize kazıdığımız adalet, geleceğimizi de belirler.