Bundan 2-3 yıl önce yazdığım bir yazıda reklamcıların tüm savaşının insan beynini ele geçirmek üzerine kurulduğunu ve bu amaçla çeşitli ürünler karşısında beyin aktivitelerinin ölçülmesini olanaklı kılacak Nöroplazma araştırmaları adı verilen bazı çalışmalar başlatıldığını sizlere aktarmıştım.
O yazımı okuyamayanlar için kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, Neroplazma araştırmaları çeşitli ürün ve hizmetler karşısında bireylerin beyinlerinde oluşan değişiklikleri tespit etmek üzerine geliştirilen teknikleri ifade eden çalışmalar olup, tüm beyinler çeşitli ürün ve hizmetler karşısında aynı ya da benzer tepki gösteriyorsa; örneğin elinizde stok fazlası olan ürüne karşı beynin hangi bölgesi tepki veriyorsa tüketici dükkandan içeri girerken o bölgeye bir uyarı gönderip stokları şişen ürünü satın aldırmanızın mümkün olacağı anlatılmaktaydı.
O günden bu yana köprünün altından çok sular aktı. İş sadece manyetik rezonansların ölçümlenmesi suretiyle tepkilerin ortaya çıkartılması ve böylece bazı ürünlerin bilinçaltı uyarılarla satın aldırılması boyutunu aşarak adeta akıl okuma aşamasına geldi. Gidişat vahim. Galiba yavaş yavaş bir bilim kurgu filmi olan “AZINLIK RAPORU”’nda konu edilen noktalara geliyoruz.
Hatırlayanlarınız olacaktır. Minority Report adlı 2002 yapımı bir film vardı. Bu tür filmlerin olağanüstü yönetmeni Steven Spielberg tarafından çekilen bu filmin başrolünde Tom Cruise oynuyordu. Konusuna gelince; bazı tekniklerle veya üstün sezgisi olan bazı özel canlıların yardımıyla insanların beyinleri okunuyor, şayet suç işlemeyi düşünüyorsa daha suçu işlemeden ya tutuklanıyor ya da muhtemel suçun ağırlığına göre yaşamına daha suçu işlemeden son veriliyordu.
Geçenlerde Newsweek Dergisi’nde okuduğum bir yazı bana Azınlık Raporu filmini hatırlattı. Sharon Begley bu yazısında özetle Mac Planck ve Carnegy Mellon üniversitelerinde yürütülmekte olan “Akıl Okuma” çalışmalarından bahisle, suç işleyeni yakalamanın modasının geçmekte olduğunu ve artık suça eğilimli olanları akıl okuma yöntemiyle önceden tespit noktasına gelmeye az kaldığını belirtiyor.
Çalışmalar anlayabildiğim kadarıyla epey ilerlemiş durumda ve daha önce reklamcıların kullandığını anlatmış olduğum yöntemin daha da geliştirilmesi üzerine kurulmuş. Yapılan iş şu; ‘Beyin faaliyetlerini okuyup kaydedebiliyorsak ve insanların belirli objelerle karşılaştıklarında beyinlerinin aynı noktalarında aynı tepkilerin oluştuğunu gözlemleyebiliyorsak, bu durumda soyut düşünceleri de aynı yöntemle somut hale getirebilir miyiz?’ sorusuna cevap aranıyor.
Soyut ve somut unsurlar itibariyle bir ortak tepkinin varlığı ispatlanabilirse, bu durumda bir akıl okuma sözlüğü hazırlanabilecektir. Böyle bir sözlük hazırlandığı taktirde ise insanların beyinlerindeki tepkilere bunların sözcük karşılığını koyarak akıl okumak da mümkün olacaktır.
Konuya iletişim meslekleri açısından baktığımda bu çalışmaların “demokratik ve insan haklarına çok da uygun olmamakla birlikte” reklamcılık, halkla ilişkiler ve hatta işletme yönetimi açısından sonsuz kullanım olanakları sağlayabileceğini görüyorum.
Mademki işimiz tüketicinin ne istediğini anlamak ve ona göre üretmek, mesaj vermek ve satın almaya yönlendirmek, madem ki hedef kitlemiz belirli, o hedef kitlenin aklını okuyarak bu çözümleri rahatça bulabiliriz. Ya da işletme yöneticisiysek, toplantıda kimlerin ne düşündüğünü okuyarak daha sonraki davranışlarımızı buna göre düzenler başarımızı arttırırız.
Aman tanrım neler düşünüyorum böyle. Bilim ve teknoloji geliştikçe belki işler kolaylaşacak ama galiba tüm heyecanımızı kaybedeceğiz. Bile bile lades hiç çekici gelmiyor. Sevgili okurlar, bilim ve teknoloji gelişiyor ama bedeli ağır. Bizden pek çok şey götürecek gibi görünüyor.