“Buradan tüm milletime çağrıda bulunuyorum. Teröre ve terör örgütlerine karşı, bu örgütler vasıtasıyla ülkemizi terbiye etmeye çalışanlara karşı yeni bir seferberlik çağrısı yapıyorum.”
Böyle sesleniyor Tayyip Erdoğan Yıldız Sarayı Silahhane'sinden. Seferberlik istiyor. Savaşa hazır hale gelmemizi istiyor. Son sekiz ayda 300'ün üzerinde verdiğimiz şehitler yetmiyor, ocaklara düşecek yeni acıların haberini veriyor.
TRT'de yayınlanan haber programında acemice düzenlenen bir müsamerenin sahnelerini kaygıyla izliyoruz. Programın adı “Cumhurbaşkanı Gençlerle Buluşuyor.” Ama ne gençler (!).
Tamam, Cumhurbaşkanı'nın karşısına Türkiye Gençlik Birliği'nin gençlerini, Gezi'deki gençleri, Ortadoğu'lu gençleri çıkarmanızı beklemiyoruz. Bari tarafsız gençleri çıkarsaydınız. Hadi onu da yapamadınız, bari Türkçeyi doğru-dürüst konuşabilen üç-beş kişiyi getirebilseydiniz. Garibim gençler ne cümle kurabiliyorlar, ne soru sorabiliyorlar. Soruyu sormadan dakikalarca öğretilen cümlelerle Erdoğan'a övgü diziyorlar. Kalıp ifadelerle kekeliye-kekeliye soru soruyorlar. Aslında soru da sormuyorlar, “cevaplar sorulanıyor.” Kendilerine verilen iki satır yazıyı ezberleyememişler. Kim mi bu harika çocuklar; AKP İstanbul Gençlik kolları üyeleri, AKP Beykent Teşkilatı üyeleri, Üniversite AK Gençlik üyeleri, Yeditepe Üniversitesi AKP Teşkilatı üyeleri ve diğerleri.
Cevapları zaten önceden belli soruları okumaya çalışıyorlar.
Ambalaj böylesine kötü de, asıl Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları içler acısı. Açıklamalarında çözüm sürecine değinen Erdoğan'ın her cümlesi hükümeti dönemine ait bir itiraf;
“Çözüm sürecinde valilerimize bazı tavsiyelerimiz olmuştu. Yani “Sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerilerine gitmeyin” vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıya aldılar diyebilirim.
Düşünebiliyor musunuz? Valilere tavsiyelerde bulunmuşlar(!). Topu, emir kulu o garibanlara atıyorlar. Üstelik de ufak tefek konularda imiş. Nedir o ufak tefek konular?
900 kilometrelik sınırı kevgire çevirmişler. Kurdukları sözde mezarlıklara tabutlar içinde silah sokmuşlar. İbadethaneleri PKK'nın mahkemeleri olarak kullanmışlar. Buralarda mali birimler kurup, vergi tahsil etmişler. Sokaklarda kimlik kontrolleri yapıp, tutuklamalar yapmışlar. Kent merkezlerinde kaleşnikoflarla gezip, her türlü patlayıcıyı, ağır ve uzun menzilli silahları stoklamışlar.
İşte bu eylemler, bazı ufak tefek konular olarak niteleniyor. Sonuç son sekiz ayda 300'e yakın şehit. Kim verecek bunların hesabını? Şimdi seferberlik ilanı istiyor. Adamlar senin çözüm süreci dediğin dönemde seferberlik ilan etmişler. Her türlü hazırlıklarını yapmışlar. Koskoca ülkeyi ayakta uyutmuşlar. Hatırlayın o dönemde yandaş paçavraları. Neydi manşetleri;
“Mahşere kadar kardeşiz”
“İkinci Diyarbakır Açılımı”
“Barış Baharı”
“Tarihi Gün”
“Barışa Dev Adım”
“Şimdi Barış Zamanı”
Nereden nereye... Barış baharından, seferberlik ilanına.
“Esat'ın Lahey'de hesap vermesini isteyenler, 300 şehidin hesabını nerede verecekler?
***
Terör uluslararası bir insanlık suçu olduğunu Brüksel'de bir kez daha göstermiştir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” görüşü iflas etmiştir. Yapılacak olan uluslararası işbirliği ile terörle mücadeledir.