Zaman öyle bir geçiyor ki !..

İster bir TV dizisinin adı deyin, ister bir uyarı olarak kabul edin: İş, işten geçtikten sonra kafanızı

hangi taşa vurursanız vurun, fayda etmez! Yıllardır bu cennet vatanın topraklarında akciğerlerimiz, ormanlarımız cayır cayır yandı! Ne kadar ders aldık dersiniz?

***

Sevgili Tanzer Çalışkan beni geçen yıl ekolog, Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, emekli akademisyen Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ile tanıştırmıştı. İyi de etti… Başta Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya şubesi olmak üzere pek çok sivil toplum örgütünün kuruculuğu ve başkanlığını yapan Tuncay Neyişçi ile Tanzer Çalışkan aracılığı ile son yangınları görüştük. Neyişçi, orman yangınlarının, diğer sorunlarda ya da başarılarda da olduğu gibi, bir “aydın sorunu” olduğunun üzerine basa basa “Ormanları mühendisler, ülkeyi üniversite mezunları yönetiyor” dedi, ardından da ekledi: “Yangını çıkmadan önlemek mümkün ve çok daha ucuz… Ama basit sözünü eden bir aydın var mı? Dinleyen bir aydın var mı?”

***

Bunun üzerine ilk sorum şu oldu: Ormanlarımıza ne oluyor? Ya da ormanlarımızda neler oluyor?...

İşte cevabı: “Ormanlarımıza bir şey olduğu yok. Bizlere, vatandaş, yetkili, politikacı, köylü, mühendis, vb. Olan bize oluyor. Ormanlar sadece Tarım ve Orman Bakanlığı (TOB) ya da Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) malı ya da sorumluğu altında olan bir değer, yaşam destek sistemi değil. hepimizin, hatta tüm insanlığın ortak yaşam destek değeridir. O nedenle OGM’ nin temel görev ve sorumluluğunun, yangınlarla mücadele kadar hatta ondan öncelikli olarak insanlarda bu bilincin gelişmesini sağlamak olmalıdır. Hepimiz ormanların yaşam kalitemiz üzerindeki ağırlıklı katkısının bilincinde olmalıdır. Bu olmadan yangınlarla mücadeleden sonuç almak olası değildir. OGM’ nin böyle bir anlayış ve uygulama içinde olduğu söylenemez. Oysa geçmişte ve günümüzde çıkan yangınların yüzde 90 gibi çok büyük bir bölümünün insan kaynaklı olduğu biliniyor. Bu insan merkezli strateji ve uyguların önceliğini zorunlu kılmak için yeterli nesnel bir nedendir. OGM bütçesinden bu alan için ayrılan ödenek 1 helikopterin bir yıllık maliyeti ile ölçülebilecek düzeydedir. Ormanından yaralanmayan, ormanın sunduğu hizmetlerden yararlanamayan insanların ormanı gönülden ve içtenlikle sevmesi, orman yangınlarının önlenebilmesi için talepte bulunması ve sorumluluk alması beklenemez. OGM’nin yıllardır uygulamaya çalıştığı katı (agresif), tek odaklı söndürme stratejisi, teknik elemanların bilgi ve deneyim birikimlerini olumsuz yönde etkileyen uygulamaların başında gelmektedir. Ülkemizde artık, neredeyse piknik ateşleri bile helikopterle söndürülmeye çalışılmaktadır. Yerden müdahale neredeyse unutulmuş, unutturulmuştur. Paradoksal görünse de, çıkan yangınları en kısa sürede söndürme stratejisi, yanıcı yönetimi çalışmalarıyla desteklenmediği için, sonraki yıllarda çıkacak yangınların çok daha şiddetli ve hasar verici olmasına yol açmaktadır. Yaşananın en kısa özeti budur.”

O halde yapılması gereken nedir?

Hem yönetici ve teknik elemanlar ve hem de halk olarak orman yangınlarıyla birlikte uyum içinde yaşamayı öğrenmek, öğrenmenin yollarını bulmak zorundayız. Bu sanıldığı kadar zor bir iş değil. Ancak her yıl 2000 yangının çıktığı ve 10-20 bin hektar alanın yandığı bir ülkede zorunlu. Zor olan tüm orman yangınları mücadele anlayışından yangın yönetimi anlayışına geçmektir. Hem OGM olarak hem de her kesimden vatandaşlar olarak gerekli bilgi birikimi var. Bütçe konusunda bugünkü durum bir dipsiz kuyudur ve maliyetler (ekonomik, ekoloji) her yıl katlanarak artacaktır. Oysa Yangınlarla uyumlu bir yönetim ve topluma dönüşmek zaman alıcı olsa da ekolojik ve ekonomik getirisi giderek artacak bir yaklaşımdır.”