Hayatta bazı anlar vardır, dönüm noktası sayarsınız. Böylesi anlar en beklenmedik zamanda çalar kapınızı.

Her şeyden, en çok da kendinizden vazgeçtiğiniz zamanlarda hatta. Bu belki de yaşamın size, daha gidilecek yeni yollar, alınacak yeni yaralar var, deme şeklidir. Yaşamın dilini öğrenmek için epey hırpalanması gerekir insanın. Birkaç küçük kesikle çıkılmaz bu maceradan.

Tam da bir veda şiiri yazarken, gelir bulur o umut denen canavar insanı. “Mutluluk uzaklarda bir ülke adıydı sanki, tam gidecekken, uyandığım. Her sabah varlığına yeniden inandığım, her gece yolunu yeniden kaybettiğim.” diye son bir cümle düşerken hayat sayfanıza, kalbiniz yeniden çarpmaya başlar; şaşar kalırsınız. Bilirsiniz aslında mucizeler yalnızca ona inanan insanlar içindir ama artık bir mucize bekleyecek takatiniz bile kalmamıştır. 
Hayat, insanlar, tutulmayan sözler, birlikte yürünemeyen yollar, en çok da gözlerinizin içine bakıp sarf edilen yalanlar yormuştur sizi. Ama birdenbire bir mucize oluverir… Belki de bu yüzden onu sorgular, sarsar, kocaman gözlerle bakarsınız. Bir rüyanın içinde bile fazlasıyla mükemmel olan bu şey, gerçekten sizin başınıza mı gelmiştir? Yoksa bu hayatın size atmaya hazırlandığı yeni bir kazık mıdır? Ya da hayalleriniz yine sağ gösterip sol mu vuracaktır? Kalbinizin büyüsünü aklınızla bozmak istersiniz böyle vakitlerde. İnsan elinin değdiği her şeyi yok etmeye muktedirdir ne de olsa. Bazen size rağmen hayatta kalır ama o mucize. Adına ne derseniz deyin, tam karşınızda durmaktadır. Mutluluğa bir adım kala… O adımı atabilecek misiniz, bilemezsiniz. Dizleriniz titrer, gözlerinizi kapamaya korkarsınız; ya kaybolursa sizin bakmadığınız o kısacık anda? Asıl korkunuz başkadır gerçekte. Her mucize sizden bir değişim talep eder, karşılığında. Tek gerçek hikaye bedelini ödediğinizdir, diye boşuna söylenmemiştir. Ödenecek bedele razı mıdır o sarsılmaz egonuz? Hiç çabalamadan, gözyaşı dökmeden, sonu belirsiz o yollara düşmeden; hangi sonsuz mutluluğa talip oluyorsunuz?

KARANLIKTAKİ IŞIK

Korkuyorsanız, yol yakınken, dönmenizi tavsiye ederim. Döneceğiniz yerde, sizi bekleyen az çok bellidir. Bir mucizeyse içinde birçok bilinmeyen gizlemektedir. Gerçek yolculuk, eve dönüştür; diyen yazarlar bunu bilenlerdendir. Kalbimiz, yuvamızdır. İnsan kendi kalbinin zehrini emmeden, sağ çıkamaz bu yolculuktan. Zehir, çeşitlidir. Ömür boyu damardan az az zerk edilmiştir. İnsan ruhu işte böyle böyle kirlenmiştir. Oysa bir inci tanesi, çamurun içinde bile ederindedir. İnsan kalbi sevmeyi zaten bilmektedir, ona bunu unutturan hangi çalınmış zamandır? İnsan neyin esaretindedir, elini kolunu böylesine zapt eden nedir? 
Dudaklardan dökülen sözlerle, atılan o adımlar neden hep farklı saatleri vurmaktadır? Kalbin bildiğini akıl kimden gizlemektedir? Mutsuzluktan nefes bile alamazken, suçu insan neden hep bir başkasında aramaktadır? 

Ya hakkını vereceksiniz bu yaşamın ya da sonsuza dek susacaksınız. Karanlık yalnızca cesurların yolunu aydınlatır. Korkan bir yürek, kendi küçük mağarasında bir kahraman beklerken, kapıyı çalan yalnızca ölüm olacaktır. Ölmek herkesin kaderi ama yaşamak öyle mi? Önce kendinize bir şunu sorun: Var mısınız hakikaten yaşamaya, bir mucize kapınızı çaldığında onu içeri buyur etmeye? Kendi içinizdeki sırra onunla varmaya… Değilse, bırakın mucizeler onları hak edenlerin olsun.