“İzmir sizce 1920 yılında hayata veda eden, şehrin ilk kadın şairi Hatice Baise’yi unutur mu?” Benim İzmir’im asla unutmaz. Şükran duyduğumuz Ömer Faruk Huyugüzel, Şerife Çağın, Hatice Durgun ve adını burada saymadığım değerli bilim insanı yazarların, son yıllardaki incelemeleriyle yeniden şehrimize hatırlatılan Hatice Baise ve çok değerli kadın yazar artık İzmir’in hafızasına yerleşmiştir. Onların unutulmaması için bu şehirde çaba gösteren vefalı insanlar yaşıyor. İzmir’in geleceği, geçmişin iyi anlaşılması ve hatırlanmasıyla anlam kazanacaktır. Bu anlamı ise geçmişi unutmayanlar inşa edecektir.
Bu yazıda Hatice Baise Hanım’ın eşi olması vesilesiyle Bezmi Nusret Kaygusuz’u da sevgi ve saygıyla anmak istiyorum. Yazar Bezmi Nusret Kaygusuz her ne kadar tam bir edebiyatçı olarak anılmasa da, özellikle “BİR ROMAN GİBİ” adını taşıyan anılar toplamıyla İzmir’in hafızasında saygıyla hatırlanması gereken bir isimdir. Bezmi Nusret Kaygusuz, Bektaşiliğe ait Kaygusuz Tekkesi’ni yöneten Kadirizadeler ailesinin bir üyesi olarak, muhalif, dikkat çekici ve kültür hazinesine sahip kişiliğiyle İzmir’de iz bırakan isimler arasındadir. Kaygusuz emeklilik döneminde kendisini yazmaya adamıştır. Uzun yıllar üzerinde uğraştığı Şeyh Bedreddin üzerine çalışmasını 1957 yılında tamamlamış; Şeyh Bedreddin’e ait Varidat isimli eserin çevirisini de içeren “Şeyh Bedreddin Simaveni” adlı kitabını yayımlamıştır.
“İzmir 1920 yılında hayata veda eden, şehrin ilk kadın şairi Hatice Baise’yi unutur mu?” Kanımca bu ve benzeri soruları yürekten sormadan, bu şehirde geçmişle gelecek arasında kurulan köprünün ruhunu tam olarak anlamak mümkün değildir.
Benim İzmir’im, unutuşu reddeden bir limandır. Benim İzmir’im, dalgalarıyla eski defterleri çeviren, sokaklarının arasına tarih sinmiş bir hatıra kitabıdır. Ve bu kitabın sayfaları arasında Hatice Baise’nin adı, mürekkebi kurumamış bir şiir gibi durmaktadır.
Bugün bir kadını değil, bir sesi değil aynı zamanda bir şehri ve o şehrin vicdanını konuşmalıyız. Çünkü Hatice Baise’yi anmak, bu şehirde kadın olmanın, yazan bir kadın olmanın, sesini yükselten bir kalem olmanın anlamını yeniden hatırlamaktır.
Baise, yalnızca İzmir’in ilk kadın şairi değil; bir kültür dönüşümünün sessiz ama güçlü nabzıdır. Ve onunla birlikte anılması gereken bir isim daha vardır:
Bezmi Nusret Kaygusuz. Kalemini yalnız fikir için değil, hakikat için oynatan, bir yüzyılın çalkantılı zemininde fikirde, mücadelede, aşkta ve inançta derin izler bırakmış bir entelektüel.
Muallim Dergisi: Kadının Kaleminden Topluma Açılan Bir Kapı
Muallim“kendini ifade edebilme hakkı”nıMuallim dergisi 1915-1918 yılları arasında yayımlandı, ama etkisi bir asırdır sürüyor.
Kız çocuklarının eğitimi, kadınların toplumsal hayattaki yeri, el becerilerinin önemi, eğitimin yurttaşlıkla kurduğu bağlar… Bu dergide yer bulan her yazı, bir öğretmen kürsüsünden değil; doğrudan vicdanın sesinden konuşuyordu. Derginin yayın çizgisi, Meşrutiyet döneminin demokratik umutlarını taşırken; aynı zamanda kadınlara dair çok şey söyleyen, çok şey vaat eden bir dil inşa ediyordu. Hatice Baise bu derginin öncülerindendi.
Onun kalemiyle “şair kadın” ifadesi yalnız bir etiket değil, bir düşünce biçimi hâline geldi.
Mensur şiirleriyle, makaleleriyle yalnızca bir kadının değil, bir kuşağın temsil etti. İzmir gibi dönemin özel bir kentinde, yine de her koşulda kadın sesi olmak, hele ki savaşa koşan bir ülkede kalem tutmak, cesaretin adıydı.
Ve , bu cesareti sayfalarına taşıyan en önemli hafıza mekânıdır.
Baise’nin Kaleminde Kadın: Süs Değil, Öz Olarak
Hatice Baise’nin yazıları, kadınlığın süs değil öz oluşunu gösteren nadir metinlerdir.
O, kadınların yalnızca aile içindeki rollerini değil; eğitimde, kamuoyunda, düşün dünyasında da yer alması gerektiğini savundu. Yazdıklarıyla sadece dönemin ahvaline değil; geleceğe dair bir tahayyüle de kapı araladı. Onun kaleminde kadın; suskun değil konuşan, edilgen değil eyleyen, gölgede değil sahnede olandı.
Doç. Dr Hatice Durgun’un ve Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel’in kıymetli çalışmaları sayesinde bugün biliyoruz ki; Hatice Baise yalnızca İzmir’in değil, Anadolu kadın edebiyatının da öncülerindendir. Onun yazılarına baktığınızda, bir şehir kadar sabırlı, bir kadın kadar dirençli, bir şair kadar incelikli bir ses duyarsınız.
Bezmi Nusret Kaygusuz: Bir Muhalif, Bir Hafıza
Ve Baise’nin yaşam öyküsünde büyük yer tutan eşi: Bezmi Nusret Kaygusuz…
Onu yalnızca bir eş olarak anmak eksik olur; çünkü Bezmi Nusret, bu şehrin fikir damarlarında dolaşan nadide bir kana benzer. Bir Bektaşi ailesinden gelen, yazıyla büyüyen, siyasetin girdaplarında savrulmadan fikir istikrarını koruyan bir adam.
Bir Roman Gibi adlı anılarında hem aşkını, hem kavgasını, hem inkılâbını anlatır.
Şeyh Bedreddin üzerine yaptığı çalışmalar, onun felsefî derinliğini; gazete yazıları ise halkla kurduğu doğrudan bağı gösterir. Bir dönem gazetesinde, “Cülûs-ü meymenet-i menus” yerine sehven “Cülûs-ü meymenet-i meyus” yazıldığı için gazetesi kapatıldığında yılmamış; Tenkid ve Selamet-i Umumiye gibi yayınlarla yeni zeminler kurmuştur.
İzmir’deki siyasal ve kültürel hayatın demokrat sesi olmuş, Sabahattinci fikirleriyle merkezîleşmeye ve istibdata karşı durmuş, İttihatçılara muhalefetiyle tanınmıştır. Ama bütün bunların ötesinde o, Hatice Baise’yi sevmiş ve onun ardından uzun bir sessizlikle yaşamıştır.
Birlikte Yazılan İki Hayat, İki Mücadele, Bir İzmir Masalı
Aslında onlar bir evliliği değil; bir devrin ruhunu paylaşmışlardı.
Bu yazdıklarım ise sahici bir yerden vurgulayayım ki tamamen sezgiseldir.
Çünkü evlilikleri hakkında da detaylı bir bilgi yoktur. Ama ben bu evliliği bir İzmir Masalı olarak hayal ettim. Çünkü bu aşkı onlara yakıştırdım. Varsın öyle olmasın, en azından iki değerli insanın hatırasına bir saygıdır bu hayali değerlendirmem.
Hatice Baise, kadınlığı, yazarlığı, eğitimi ve inancı bir potada eritmiş; Bezmi Nusret ise anılarıyla, yazdıklarıyla, düşünce çizgisiyle bir şehri anlamaya çalışmıştı.
İzmir’in taşlarında sessizce yürüyen bir kadın ve bir adam…
İkisinin öyküsü, İzmir’in geçmişinde değil; bugünkü vicdanında da yankılanır hâlâ.
Bir Kadını Unutmayan Şehir, Kendini Unutmaz
Bugün Muallim dergisini konuşmak; sadece bir yayını anmak değildir.
Hatice Baise’yi, Bezmi Nusret’i, Nezihe Muhiddin’i, Menije’yi, Cevriye İsmail’i… Ve nice kadın kalemi hatırlamak demektir.
İzmir, kadınlarının yazılarına yer açtıkça büyümüştür.
Onları hatırladıkça insanlaşmış, onları konuşabildikçe özgürleşmiştir.
Bu şehir kadın yazarlarını unutmamalıdır.
Çünkü bir kadını unutan şehir, kendini de unutur.
Ama bir kadını hatırlayan şehir, geleceğini inşa eder.
İzmir’in ilk kadın şairi Hatice Baise’nin ruhu, bu şehrin denizinde saklıdır.
Ve her dalga, onun dizeleriyle kıyıya vurur.
Farklı Kadın Sesleri
Yapılan araştırmalarda özellikle meşrutiyet döneminde kadın yazılarının sayısının arttığı, hatta İttihat gazetesinde feminizm üzerine yazıların kaleme alındığı görülmüştür. Anadolu ve Köylü adlı gazetelerde bile kadınların imzasının arttığı bilinmektedir.
Prof. Dr. Ömer Huyugüzel, işte böyle bir dönemde İzmir’de İstanbul ve Selanik’te olduğu gibi doğrudan doğruya kadınlara hitap eden bir derginin olmadığını, ama Hatice Baise Hanımın öncülüğüyle 1915’de yayımlanmaya başlayan Muallim Dergisi’nin bir kadın dergisi sayılabileceğini belirtir. Muallim Dergisi’nin çıkmasına öncülük eden Hatice Baise Hanım özellikle şiir, mensur şiir ve makaleleriyle de dergiye ciddi katkı vermiştir.
Doç. Dr Hatice Durgun, makalesinde bu konuda bilgi verir.
Çankırı Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Değerli Serap Aslan Cobutoğlu da, “İzmir Tarihinde Kadın Yazarların Sesi”, “ Yeni Türk Edebiyatı alanında pek çok kitap, makale ve bildirinin sahibi olmakla birlikte âdeta bir şehir tarihçisi kimliği ile bilhassa İzmir üzerine yaptığı çalışmalarla da ses getirmiş bir şahsiyettir.” başlıklı makalesinde Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel’in çabalarına değinir diye övgüsünü dile getirir.
Serap Aslan Cobutoğlu güzel bir tespit yaparak görüşlerini dile getirir:
“Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan, editörlüğünü Şerife Çağın’ın yaptığı İzmir’de İz Bırakmış Öncü Kadın Yazarlar (2021) adlı kitapta Huyugüzel, bahsi geçen makalesinin devamı niteliğinde ikinci bir yazı kaleme alır. ‘İzmir’in İlk Kadın Yazarlarına Dair Yeni Bilgiler’ başlıklı bu yazıda ise süreli yayınlarda yer alan yeni kadın yazarlar üzerinde durur ve başlangıcından itibaren İzmir basınındaki kadın yazarların tarihini 1950’lere kadar getirir. Ele aldığı isimler, yeni çalışmaların kapısını aralayacak, birçok araştırmacının ve çalışmanın önünü açacak niteliktedir.
Ömer Faruk Huyugüzel’in süreli yayınlarda yaptığı yeni araştırmalar neticesinde Beyza Nahit, Ayşe Hatice, Selanikli Hocazade Fatma Bedia, Çeşmeli Fikriye Kemra, Zehra, Zekiye, Nadide binti Vamık, Hayrünisa Şefik, Fatma Şevket, Hicriye Kâzım, Selanikli Nakiye Gülter, Emine Nazende Nuri, Menije ve Mutahhare Nevzat gibi isimler literatüre dâhil olmuştur. 1920’lerden sonra bu isimlere İzmir basınında muhabir olarak çalışmak isteyen Şekure Sacit ile Ayşe Pertev, Nermin, Şermin, Türkan, Samira Sârım, Asude Muhittin, Ferzan Gürel, Sevgi Sanlı, Şükufe Tunçalp de eklenir.”
Değerli Serap Aslan’ın değindiği gibi bu kadın isimleri yeni araştırmaların kapısını aralayacaktır. Bu kadınların bir bölümü gazeteci, bir bölümü de edebiyata ilgileriyle İzmir’in tarihinde kendilerine yer açmak için mücadele etmişlerdir. İzmir’in ilk kadın şairi Hatice Baise’yi ve şimdi sonsuzlukta huzurla uyuyan bu kadınların tümünü, günümüz İzmir’inden sevgi ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun.