Yıl 1990. Gazeteler, Pierre de Courbertin ödülünü bir Türk milli atıcının kazandığını yazıyordu. Fair Play, Dr. Alp Kızılsu’nundu! Kızılsu, Balkan Şampiyonası’nda yaptığı bir atışın orta hakem tarafından geçerli sayılmasına itiraz etmiş ve “Hayır, ben plakayı vurmadım” demişti. Kızılsu bu şampiyonada altıncı olmuştu. Ama ömrünün sonuna kadar unutamayacağı bir ödülü, doğruyu söylediği için kazanmıştı.

Bilir misiniz? Türkiye, ilk Fair Play ödülünü, kalesine atılan şutun gol olduğunu söyleyerek kararı değiştirten Konya Derbentspor kalecisi İsmet Karababa ile almıştı.

İngiliz eskrimci Juddy Guinnes; 1932 Los Angeles Olimpiyatları’nda çıktığı maçı kazanarak altın madalya ödülüne sahip olsa da Avustralyalı rakibi Ellen Preis’e karşı oynadığı bu maçı değerlendiren jürinin eksik puanlama yaptığını söylemiştir. Oynadıkları maçta rakibine jüri tarafından 2 puan eksik verildiğini ve aslında altın madalyayı kendisinin değil onun hakettiğini dile getiren Guinnes; spor tarihine geçen fair play örnekleri arasında en iyi davranışı göstermiştir.

Ünlü atlet John Landy, 1956'da Avustralya’daki yarışı önde götürürken, hemen arkasındaki rakibi Ron Clarke'ın düştüğünü görüp dönmüş, ayağa kalkmasına yardım etmiştir. Bu sırada diğer atletler onu geçmiştir. Ancak Landy; yarışta çok değerli saniyeler kaybetmesine rağmen ipi ilk göğüsleyen olmuştur.

***

Son örnek Tokyo 2020'den. Erkekler Yüksek Atlama finali. İtalyan atlet G.Tamberi ile Katarlı M. Essa Barshim 2.37 metre atladı. Yetkililer her birine üçer deneme daha yaptırdı, sonuç değişmedi; 2.37 metre. Bir deneme daha yapılacaktı ki, Tamberi bundan bacağında nükseden sakatlığı yüzünden çekildi. Barshim rakipsizdi artık! O görevlilere gitti sordu; “Çekilirsem altın aramızda paylaşılır mı?” Olumlu yanıt alınca son denemeye çıkmadı Barshim. Tamberi bunu duyunca koşup Barshim’i kucakladı. Altın Olimpiyat Madalyası paylaşılmıştı aralarında.

İşte din, renk, sınır tanımayan, tarifsiz centilmenliği gözler önüne seren jest!

***

Spora yıllarını vermiş felsefeci Attilla Erdemli’ye göre, spor insanın varlık yapısının vazgeçilmez bir gereksinmesi. Çok insanlıdır spor ve toplumsal bir olgudur. Kültür olayıdır. Spor felsefesi de spor yapan insanın felsefesidir; yani bir insan felsefesidir! Spor yaparken bütün insanlar eşittir! İşte olimpizm büyük gücünü sporun bu yanından almaktadır. Spor karşılaşmalarında rakibine dostça davranan, bu davranışı önemli durumlarda da gösteren sporcuya (Alp Kızılsu, İsmet Karababa, J.Guinnes, J.Landy gibi) Fair Play ödülü verilir. Oysa onların yaptığı yalnızca sporun gerektiğini yerine getirmektir. Fair Play sporun dışında değil, içindedir, kendisidir!

Çağımızın insanı, kendisi ile yaptığı çekişme ve genellikle yarış olarak tanımlanan sporu artık erdemlilik kurallarına uygun bir düzeyde sürdürmeye çalışmaktadır. “Kurallar ister yazılı olsun isterse olmasın, doğruluk ve şeref kavramlarının gerekleri yerine getirilmelidir” biçiminde oluşan bu düşünce türü “Fair Play”in, “sporda erdemlilik” düşüncesinin doğmasını ve gelişmesini sağlayacak, aynı zamanda sporcuları doğacak tehlikelerden koruyacak ve insanlara şeref kavramını benimsetecektir. (Okan Yüksel-Sporda Erdemlilik ve Kassandra Çaresizliği-İleri Kitapevi-1994)

***

“Fair Play” sporun var olması demektir. Çağımızın insanının insan olmasını sağlayan ilk koşul erdemli olmasıdır. Özellikle de erdemi sporun en iyi biçimde olması için çalışılması yolunda uygulamak daha da güzeldir. Her şeyin başı erdem! Her şeyin başı sevgidir! “Sevmek… İnsanı sevmekle başlar her şey” diyor Sait Faik. Hüseyin Avni Dede dostumuz da ne güzel yazmıştır şu dizeleri: “Ölüme çare buldum/ İnsanları sevmek !/ Hiç ölmemektir…”

Önce dostluklar gelsin, sonra şampiyonluk diyelim biz de! Unutmayalım; şampiyonluklar spor alanlarında önce insan olduğunu unutmayanların, sporun hümanist yönünü öne çıkaranların hakkıdır! Merhabamız, “sporun bir paylaşma, katılım, insanın insanla birlikteliğine inanan” erdemli sporculara.