Muzaffer İzgü ağabeyin acısı tüterken, dostumuz İsmail Ragıp Geçmen’i, “Agora Meyhanesi” ve nice has şiirin yaratıcısı Dr. Onur Şenli’yi yitirmenin kederiyle sarsıldık. Gidenlerimiz, bizi biraz daha kendimizle ve hiç de iyi bir süreçten geçmeyen ülkemizle ve yeryüzüyle baş başa bırakıyor. Hayatın her alanında dik durmak zorundayız. Değerinden fiske koparılamaz ama 9 Eylül’ümüzü bile türlü provokasyona ve gündem çarpıtmasına inat yaşamak zorunda kalıyorsak, düşüncemizin, emeğimizin ve inadımızın üstündeki tozları silkelemek, bırakın dünya görüşünü, öncelikle insan ve yurtsever olmanın zorunlu koşulu ve gereğidir.
CHP Adalet Kurultayı'nda, “Kültür Sanat ve Adalet Çalıştayı”nda sunduğum bildiriyi geçen hafta paylaşmaya başlamıştım. “Gölge Kabine” önerim yanında, bir zamanlar hayli yoğun çalışan “Bilim Yönetim Sanat Platformu”nu anımsatmıştım. Kaldığım yerden sürdürmek istiyorum.
Öncelikli soru şudur: Geçmişin birikimleri, paydaşlıkları, üretilmiş belge ve bilgi dağarcığı neden değerlendirilemedi, sürdürülemedi, bireysel çaba ve yeteneklerle sınırlı bırakıldı? Bunlardan yeterli ve işi hızlandıracak, ders, güç, cesaret çıkarma yanında; bilimsel yöntemlere, en önemlisi Parti Programı'nın öngörülerine koşut bir süreç başlatılmak zorundadır.
Yaşanan adaletsiz uygulamalar sonunda, haksızlığa uğrayan kültür sanat emekçilerine, topluluklara, örgütlenmelere ve kültür sanat yapıtlarına-varlıklarına, başta hukuksal destek olmak üzere yardımcı olunmalı, yalnız olmadıkları ve bırakılmayacakları, kamuya somut biçimde duyurulmalı ve gösterilmelidir. OHAL ve ona sığınarak yayımlanan KHK’lerle, işinden, üretiminden ve geçiminden mahrum bırakılan, kapatılan ve yasaklanan tüm kültür-sanat emekçileri, toplulukları ile örgütlenmeleri hakkında, geniş ve kesintisiz bir döküm çalışması yapılmalı, süreçleri izlenmelidir.
“1923-2023” ilişkisi ve anlamı, var olan iktidar tarafından ülkenin tüm Cumhuriyet değerlerinden ve kazanımlarından vazgeçişin ve geriye dönüşün miladı olarak adlandırılmakta, her türlü araç ve yöntemle bu konuda kamu algısı yaratılmaya çalışılmakta, devletin her kurumunda buna uygun düzenlemeler yapılmaktadır. Bu nedenle:
“1923-2023” söylemine sahip çıkılmalı, yaratılan algı ve ezber atmosferi bozulmalı, olay, kişi, belge ve bilgilerle gerçek amaçları ortaya konmalı, teşhir edilmelidir. Sahip çıkmanın kararlılığı ve bir göstergesi olarak, acilen 1923’ten 2023’e Geçmişin Mirasından Geleceğe, 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti” başlığı altında, yaşamın tüm alanlarını kapsayacak biçimde ve tüm ülkeyi eylem ve etkinlik alanına çevirecek bir kongreler zinciri gerçekleştirilmelidir.
Bunlar yapılırken kültür ve sanat emekçilerinden, örgütlerinden ve çalışmalarından sonuna dek yararlanılmalı, iletişim-paydaşlık-dayanışma-ortak üretim ve çözüm yolları yaratılmalıdır. Öte yandan, sanat emekçilerine ve örgütlerine düşen görevleri unutamayız. Saptamalar ve yakınmalar dışında, çözüm üretmek ve bu yolda bilgi belge ve önerilerini somut olarak paylaşmak, bu görevlerin başında gelmektedir.
Kültür-sanat emekçilerine kendilerini özgürce tanımlayacakları ve ürünlerini paylaşacakları koşul ve olanaklar sağlamak adına, adil, popüler yaklaşımla değil güncelin peşine düşerek ve hepsini eşitlik çerçevesinde değerlendirme koşuluyla, gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. Bu ülke geneli için CHP Genel Merkezi'ne, kentler için de yerel yönetimlere düşen bir görevdir.
Cumhuriyetin kuruluşunu belirleyen, bugün 94 yıllık birikimiyle, ülkenin elbette çok şey beklediği CHP, ahvalimizi en iyi özetleyen “adalet” kavramından yola çıkarak, çok ciddi adımlar atmaktadır. Demokrasi bir kültür sorunudur ve sanatın yardımı olmaksızın, asla kendini var edemez. Özetini iki haftalık yazıya sığdırmaya çalıştığım bildirimi, iletilmek üzere çalıştay yöneticisine verdim, yararlı olmasını dilerim. Haftaya 9 Eylül’ü konuşalım.