Geleceği görüş alanının kısaldığı, alan derinliğinin darlaştığı, hareket kabiliyetinin sıfır seviyesine inmeye başladığı bir zamanda gökten düşen göktaşı gibi bir film. 

75’inci Cannes Film Festivali’nde ‘Belli Bir Bakış’ dalında dünya promiyerini gerçekleştirdi. Yine Cannes’da Quer Film (LGBT temalı filmler) yarışmasında aday gösterildi. Türkiye sinemasında bu dalda gösterilen ilk film oldu ayrıca. Derken Antalya Altın Portakal ve Ankara Film festivallerinden ödülleri topladı. Avrupa Film Akademisi’nden en iyi kurgu, Roma’daki Med Film Festivali’nden de jüri özel ödülü….

 

Kafasını kuma gömmüş kel aynak kuşları gibiyken… Kendimizi attığımız o çukurdan, bir sıçrama deneyimine sürükledi bizi… Daralan ve kararan geleceği görüş alanımıza bir ışık huzmesiyle anlamlı bir dokunuşta bulundu. 

Sinema salonunda film izlemeyi pandemiyle unutmuş haldeyken, şimdilerde de ekonomik nedenlerle ötelemişken sosyalleşmeyi… Kurak Günler hareket yetimizi harekete geçirdi, bir uyanış gibi… 

 

Filmin yönetmeni senaristi Emin Alper’i bile hayrete düşürecek bir etki… ‘Bu kadarını beklemiyordum’ mütevazılığıyla ortaya çıkarılmış, gerçek hayatın tüm iyi ve kötülerini dolambaçsız olduğu gibi masalımsı bir anlatımla düşürüyor beyaz perdeye Kurak Günler. 

İki haftayı aşkın bir sürede150 bine yakın izleyiciye ulaşan alegori dozu düşük, doğrudan anlatımların ağırlıkta olduğu,cesaret dozu yüksek bir film. 

 

İç Anadolu’da bir kasabada Yanıklar’dayız. Kasabada seçimler var, susuzluk başlıca problem. Kasabaya yeni bir savcı atanır adı Emre. Savcı Emre’nin kasabaya gelişi organ nakline benziyor. Kasaba bu nakli kabul edecek mi, uyum sağlayacak mi?

Çeşme başlarında uzun kuyruklar, yeraltı sularının tüketilmesine tepki gösteren doğa. Obruklar… 

 

Kurak Günler Filmi’nde linç olgusu tüm çıplaklığı, çarpıcılığı, ürkütücülüğü ile gözler önüne seriliyor. Linç, Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde şöyle tanımlanıyor: “Halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi” 

Tanıl Bora, bahanesi ve meşrulaştırma mekanizmaları sürekli hep hazır tutulan  linç eyleminin analizini yaptığı Türkiye’nin Linç Rejimi kitabında, “Linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır. Linçin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infiâl uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitirir” tespitinde bulunur. 

Yönetmen Emin Alper, Kurak Günler’de linç kültürünü tüm gerçekliği ile perdeye aktarıyor. 

 

Kasabanın kara yağız bıçkın delikanlı(!) insan profiline hem fiziken hem de ruhen zıt, mesleğe yeni başlayan genç bir savcı: Emre. 

Film, Savcı Emre ile Hakim Zeynep’in bir obruk başındaki diyaloğu ile başlıyor. Genç Savcı, belediye başkanının kendisini evine yemeğe davet ettiğini, gidip gitmemesinin yakışık alıp almayacağını soruyor ‘kasabanın hakimi’ Zeynep’e. “Burası küçük yer, burada böyle şeyler hoş karşılanır” cevabıyla başlıyor hikaye…

Günceli yakalamasıyla daha ikinci sahneden alkışı alıyor seyirciden Kurak Günler. Savcı Emre, kasaba halkının çoluklu çocuklu kasabaya inen bir yaban domuzunu öldürmek için seferber olduğunu görüyor. 

Savcıyla aynı duygulardayız… Çok uzun zamandır değil mi?...

 

Emin Alper, Kurak Günler’de Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sosyolojik, toplumsal, psikolojik, hukuki ve siyasi atmosferi en güncel haliyle yakalamayı başarıyor. 

Alper’in yarattığı savcı karakteri, adalet sistemi içerisinde uzun zamandır alışık olunmayan ve ihtiyaç duyulan, özlenenbir idealizme sahip. Hak hukuktan yana. Adalet terazisi şaşmıyor. Gözleri bağlı bir savcı. 

Filmin geçtiği kasabada yaklaşan seçimler nedeniyle tansiyon oldukça yüksek. Muhalif bir kapı gıcırtısına bile tahammül yok. Bu yönden günümüz Türkiyesi’ne bir atıf var. İçerisinde bulunduğumuz zamanın bir yansıması gibi Kurak Günler.  

Yönetmen hayvan katliamı sahnesi ile de yine bir ‘ah’ çektiriyor izleyiciye. “Daha geçenlerde oldu bunlar” dedirtiyor.Geçtiğimiz kasım ayında Konya ve Ankara’da hayvan barınaklarında çalışanlar tarafından katledilen köpekler geliyor akıllara. 

Linç konusunu Türk sinema litaratürüne sokuyor. Kasaba yozluğu, nepotizm, hayvan şiddeti, kadın tecavüzü, engelli istismarı, homofobi gibi sorunlardan bir demet yapıyor Emin Alper. 

 

***Yazının bundan sonraki kısmı filmi henüz izlemeyenler için spoiler içerir. 

 

Politik gerilimin dibi

Hem de nasıl gerilim… Savcıya sık sık ‘yapma be’ derken buluyorsunuz kendinizi. Savcı Emre’nin tanık olduğu hayvan şiddetinin sorumlularının kendisine ‘hayırlı olsun’ ziyaretine gelmesiyle ‘abluka’ başlıyor. Kasabanın ruhu kapıdan içeri giriyor, nabız yokluyor. Belediye Başkanıyla rakı masasına oturuyor, bir kadeh bir kadeh daha derken Yanıklar’ın meşhur boğma rakısıyla bir bilinmezliğin içerisine giriyor. 

Gecenin sonunda olanlar oluyor, o rakı masasından tecavüz, şiddet, delil karartma çıkıyor. Savcı suç mahalinin şühlelileri arasında sıraya giriyor. Filmin başlangıç sahnesinde Hakim Zeynep’in ‘davete icabet etmek gerekir’ desturunu yerine getiriyor. “Üzerine şüphe düşürülmüş karakterler”i ile Emin Alper tam bir film noir (kara film) örneği sunuyor. 

Ve işin içinde olmasına rağmen Savcı Emre, soruşturmayı ısrarla devam ettiriyor. Bu işin peşini bırakmasını söyleyen Hakim Zeynep’e, başka tehditlere rağmen uzlaşmayı reddediyor.

Yönetmen Alper, savcının bu tutumuna ‘erdemli körlük’ diyor. Savcının işin ucunun kendisine dokunacağını bile bile soruşturmayı sürdürmesi durumunu, ‘sonuçları ne olursa olsun bilme isteği’ diye tanımlıyor. 

 

Homoerotik ilişki cinsel gerilim

Kurak Günler, Cannes Film Festivali Quer Palm’da aday gösterilmesiyle de Türk sinemasında bir ilke imza attı. Filmde Savcı Emre ile Gazeteci Murat arasındaki çekim, birazdan öpüşecekler bir şeyler olacak hissiyatı veriyor. Gazeteci Murat rolündeki Ekin Koç, “Kurak Günler özgürlüğü kısıtlanmış eşcinseller hikayesi değil. Bir Brockeback Mountain çekmedik” diyerek aslında tüyoyu vermişti. 

İkilin her karşılasmasında acaba yakınlaşacaklar mı hissiyatı kamera açıları ile sağlanıyor. İzleyici bir hamle bekliyor o hamle hiç gerçekleşmiyor ama seyirciyi hep belli bir tempoda beklenti içerisine sokmayı başarıyor. 

Murat karakteri; filmin femme fatale karakteri. Muhalif gazeteci olmasından ötürü değil, kasaba dedikodularıyla kodlanan, ‘o bir homo’ algısı oluşturulan karakter. 

Savcı Emre ile Gazeteci Murat’ı yan yana tutan ise kasaba zihniyetine, haksızlara kendi çeperlerinde muhalif olmaları. 

 

Dayanışma umuttur mesajı

Kasaba halkının hayvan avı sahnesi ile başlayan film, kasaba ahalisinin insan avına çıkması ile finale doğru ilerliyor. 

Filmin son dakikaları teknik açıdan inanılmaz…

Yapay ışık kullanılmadan çekilmiş. 

Oradaymışsınız, peşine düşülen, linç edilmeye çalışılan o iki karakter siz mişsiniz hissini veriyor yönetmen. 

Kasaba halkının savcının evine dayandığı sahne, dışarıdaki azgın güruh… 

Daha önce hiç yaşanmamış, yeni bir şey anlatmıyor Emin Alper… Ama farkındalık yaratıyor. Seni alıyor, Sivas’a Madımak Oteli’ne, daha da geriye Maraş’a daha nice yaşanmışlıklara götürüyor… 

Çaresizliği, korkuyu, birazdan olacakların gerilimini tüm sinematogrofik öğelerle tüm profesyonelliği ile seyirciye yaşatıyor. 

Finalde ‘dayanışma umuttur’ mesajı veriyor. 

Bir kovalamacaya filmin en önemli metaforu obruk nokta koyuyor. 

Alper, “Finalde güruh kendi kazdıkları çukura düşmeselerde o çukur tarafından durduruluyor” diyor. 

Emin Alper uzun zamandır hasret kaldığımız ‘idealist savcı ve gazeteci’nin dayanışma ruhuna öyle bir finalle kavuşturuyor ki bizi… 

İki karakter bu minvalde yanyana durarak linç gürühuna karşı mücadeleyi seçiyor.

Alper burada da zamanın ruhunu yakalıyor. Karanlığın içindeki ışığı bize gösteriyor. 

Medya ve adaletin  egemenden yana değil; haktan, hukuktan, ezilenden, doğrudan yana olduğu zaman  nasıl bir güç oluşturacağını hissettiriyor. 

Öyle bir final ki yürek hoplatan cinsten. 

 

Kokina enflasyonu

Yazıya renkli bir son vermek için Kıbrıs Şehitleri’nden yılbaşı çiçeği kokina satan roman kadınları ile son verelim. Mehtap ve Dudu… Yeni yıldan dilekleri önce para sonra sağlık. 2022 geçim sıkıntısıyla geçti, 2023 para getirsin diyorlar. Para olmadan sağlıklı olunmaz diye de ekliyorlar.

Çiçek tezgahları kıpkırmızı kokinalarla donanmış durumda. 31 Aralık gecesine kadar da kokinalar tezgahın kahramanı olacak. 

Kokinalar bir hafta önce 25 liradan satışa çıkmış, şimdi 40 TL. 31 Aralık’ta sezonu 50-55 TL ile kapatırız diyorlar. Geçen sene aralık ayının aynı zamanında, 15 liradan başladıkları satışı 25 lirayla kapatmışlar.

2023 arifesinde herkese umut, sağlık, şans ve para dileklerimle…