Hep söylüyorum: “Türkiye’nin ana sorunlarından biri ‘kifayetsiz muhterisler’, yani yetersiz ihtiraslılar…”

Ignoble (Rezil) Nobel Ödülü kazanan iki psikologdan adını alan Dunning Kruger Sendromu’na göre, “Bilgili, yetenekli ve donanımlı kişiler önemli görevlere talip olmuyor ve başkalarından teklif bekliyorlar. ‘Kifayetsiz muhterisler’ ise cahil cesaretleriyle yüksek makamlara aday olup, koltukları işgal ediyorlar.”

Bu ikinci sınıf insanlar, koltuklarına oturur oturmaz, etraflarını daha da yetersiz üçüncü, hatta dördüncü sınıf insanlarla dolduruyorlar, ‘Andre Weil Kuralı’ gereği… Yetersizlikleri de göze çarpmıyor, böylece.

İşleyen bu ‘negatif seleksiyon’ nedeniyle herkes ileri giderken, biz geriliyoruz. Yani evrim tersine işliyor, Türkiye’de!

Süreci destekleyen önemli etmenlerden biri eleştiri kültüründen yoksun olmamız. “Aman eleştirmeyelim, ayıp olmasın” diyerek, gördüğümüz eksiklik ve yanlışlar karşısında susuyor, gerçekleri dile getirmekten kaçınıyoruz.

Toplumun çok büyük kesimi tarafından eleştirilmeyen kifayetsiz muhterislerin kendilerine güvenleri daha da pekişiyor ve daha da üst makamlara hevesleniyorlar, sonuçta. Bu kısır döngüyü kırmanın yollarından biri, eleştiri… Birileri çıkıp “Kral çıplak” diye haykırmalı ki herkesin bildiğini, kifayetsiz muhterisler de öğrensin.

ELEŞTİRİ, GERÇEK VE GELİŞİM

CIA binasının girişinde yer alan özdeyiş şöyle: “Gerçek seni özgürleştirecek.”

Türkiye’deki karşılığı ise şu: “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.”

Yurt dışında katıldığım bilimsel kongrelerdeki tartışmalarla, ulusal kongrelerdekiler arasında çok belirgin bir fark var: Yabancılar acımasızca eleştiriyorlar; kifayetsiz bir muhteris ortaya çıkıp, sallamaya başlayınca, “Dur bakalım” diyorlar, “O öyle değil, böyle!”. Türkiye’de ise çoğunlukla susuluyor, eleştiri yapılsa bile bu çok yumuşak oluyor, genelde. Gerçekçi ve sert eleştiri yapanlara ise iyi gözle bakılmıyor.

Yüksek lisans ve doktora öğrencilerimden, ilk günden itibaren sözlü sunu hazırlamalarını ister, sunu yaparlarken saptadığım küçük hataları bile uygun bir şekilde düzeltmeye çalışırım. Başlangıçta yadırgasalar bile, kısa zamanda alışırlar. Gelişimin, yetkinleşmenin anahtarıdır, eleştiri…

KİFAYETSİZ MUHTERİSLER VE YETKİN İNSANLAR

Kendilerini yetkin (kamil) sanan kifayetsiz muhterisler, yetkinleşmiş insanları hiç sevmezler. Değerli diplomatlara ‘Monşer’ diyerek, küçümseyebilir; hayat kurtaran değerli tıp doktorlarının ‘iğne yapmayı bile bilmediklerini’ savunabilirler. Yetkin insanları, toplumu sömüren parazitler olarak görenler bile çıkar.

Ünlü filozof Schopenhauer demiş ki: “Hiç kimse kendinden fazlasını göremez. Herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde anlayabilir.”

Kifayetsiz muhterislerin, yetkin insanları kendileri gibi sığ sanmalarını ne de güzel açıklamış…